Yeni yılın ilk günlerinden merhabalar..
Yine çabucak geçen bir yılın ardından 2020’ye hoşgeldin dedik. Sanki dün gibi 2000’li yılları her yerde gördüğümüz “milenyum” yazılarıyla karşıladığımız zamanlar. Acısıyla tatlısıyla 2019 geride kaldı, yaşadıklarımız hayatımızda birer anı olarak yerini aldı. Güzelliklerle mutlu olduk, çirkinliklerle üzüldük, kayıplarla hüzünlendik ve yaşadıklarımızın kalıcı olmadığını gördük. Hayatın temel kuralı bu belki de, her şey gelip geçici, biz bile..
Yeni yılda hep beklentilerden bahsedilir ama aslında tüm beklentiler yıldan değil kendimizdendir. Sevgi bekleniyorsa sevmeli, huzur bekleniyorsa huzur vermeli, mutluluk bekleniyorsa anın tadı çıkarılmalı, değiştirilmesi düşünülen alışkanlıklar için uğraş verilmeli, geride bırakılması düşünülen her ne varsa yükten kurtulmak için çaba gösterilmeli ve bu geçiş süreci değerlendirilmeli..
Bu yıla sevgi ile başlamak, sevgiden söz etmek istedim.
Her birimize “sevgi nedir?” diye sorsak hepimiz farklı cevaplar veririz. İlk
akla gelen karşı cinse olan hisler olsa da, bitkileri, hayvanları, hatta
eşyaları bile severiz. Sevmek için bağ kurmuş olmak da gerekmez hatta, hiç
tanımadığımız bir insanı, iletişim kuramıyacağımız bir çiçeği de sevebiliriz.
Doğan güneşin ilk ışıklarını, temiz havayı, yağmurdan
sonraki toprak, kahve ya da yeni demlenmiş çay kokusunu, deniz ve gökyüzünün
uçsuz bucaksız maviliğini sevmek, sevginin karşılıklı olması gerekmediğininin
de göstergesi aslında. Bazen bir yüzü, bir gözü severiz saatlerce bakmaya
doyamayız, görünce bizi mutlu eder, bazen bir sesi severiz saatlerce dinlesek
sıkılmayız, duyunca içimize işler. Başkasında görsek hoşlanmayacağımız bir söz
ya da davranışı sevdiğimizde görünce ya da duyunca bize kötü gelmez çünkü sevgi
aynı zamanda toleransı arttıran, hataları, kusurları örten bir örtüdür.
Duygunun nedeni de olmaz çoğu zaman, niye sevdiğimizi biz bile bilmeyiz. Bazen
kızarız, küseriz ama sevmeyede devam ederiz. Hatta bazen nefrete neden olması
gereken olaylar bile sevgiyi öldürmeye yetmez, zaman ister. Sevgi güçlü bir
duygu olsa da zamanla düzeyi değişebilir, azalabilir, artabilir ve hatta yok
olabilir. Yaratıcı yani Allah sevgisi ve bir annenin evladına sevgisi gibi yüce
sevgiler içinse şartların bir önemi yoktur ve koşulsuz devam eder.
Tabi her şeyde olduğu gibi sevgidede ölçüyü kaçırmamak
gerekir. Bir kaç ay önce 8 yaşındaki yeğenim, canımın sıkkın olduğu bir gün
bunu hissetmiş olacak ki, yanıma gelip bana sıkıca sarıldı ve “seni çok
seviyorum hala, iyi ki varsın ve iyi ki benim halamsın” dedi. Göz göze geldik,
duygulandım, küçücük kollarını boynumda tüm varlığıyla hissettim. Duygu
yoğunluğu ile bende ona sıkıca sarıldım, ”Sende iyi ki varsın ve iyi ki benim
yeğenimsin Ela’cığım, seni çok seviyorum” dedim. Biraz fazla sıkıca sarılmış olmalıyım
ki “hala biraz daha sıkarsan çok sevdiğin yeğenin olmayacak” dedi. Gülerek
birbirimizi sarıldık bu kez, “Haklısın Ela’cığım, biraz fazla sıkıca sardım
seni galiba” dedim, duygusal zamanlardan neşe dolu, güldüğümüz anlara geçmek
için bir cümlesi yetti. Bana ve Ela’cığıma göre sıkıca sarılmak yoğun
duygumuzun somut ifadesiydi ama ölçülerimiz farklıydı ve karşımızdaki kişiye
göre olmalıydı. Her şeyde olduğu gibi aslında sevgide de ölçüyü kaçırmamak
gerektiğini, Ela beni sevimli şekilde uyararak anlatmıştı.
Sevginin hep hayatımızda olduğu, ölçüyü kaçırmadığımız, tüm sevdiklerimizle birlikte, sağlık ve huzur dolu, sevdiğimiz, sevildiğimiz nice güzel yıllar diliyorum.
Sağlıcakla kalın..