SON DAKİKA
SON DAKİKA


Yirmi yılın üzerine
19.08.2019
Bazı acılar vardır, yüreğinde saklarsın, zaman zaman düşünür  en ağır üzüntüleri içinde yaşarsın. Anlatmazsın, anlaşılmayacağını düşünürsün. Bazense; konu açıldığında, olayın içinde olan ve derin yaraları olan bir kişi gibi değil de bir hikaye dinler gibi dinlersin, ufak bir gülümsemeyle acı bir tebessüm yaşarsın.Yirmi yıl geçti üzerinden, henüz Kocaeli Üniversitesi’nde yedi aylık asistandım. Bir daha bu şiddette deprem Türkiye’de yaşanmayacak dedikleri 17 Ağustos depremini yaşadığımda evet 7 aylık asistandım ve Kocaeli Üniversitesi’nin bir çömez asistanıydım. Ertesi günlerde açık alanda çadırlar kurularak rektör tarafından toplatılıp, elinizde bir steteskop ile gidin hasta bakın dediklerinde aslında biz de bir depremzedeydik. 

O günlerde prefabrik olan yemekhanemizi acil servise çevirip akşamları önünde hasta gelirse müdahale etmek için sandalyelerde oturarak vakit geçirip geceleri ilk yardım için dağıtılan çadırlarımıza ya da arabalarımıza yatmak için çekilirdik. Arabalarımızın plakalarını yazıp nereye park ettiğimizi acil servisteki arkadaşlara bildirirdik. Gecenin 3’ünde, 4’ünde arabamızın camına tanımadığımız bir kişi tarafından vurulup ‘Hasta var’ diye çağrıldığımızda henüz enkazlar çevre yıkıntılarının altından toplanılmamış ve o ağır koku tüm şehre yayılmış durumdayken hasta başına gittiğimizde hepimiz bir depremzedeydik. Kıdemli asistanlarımız  rotasyon için başka hastanelere gönderilmiş, hocalarımız ise kendilerini en emniyetli hissettikleri en yakın şehir olan İstanbul’a gitmişlerdi. Ama göstermelik de olsa; hizmet veren bir hastane olduğunu hissettirmek için rotasyona gönderilmeyen asistan tayfası barakalarda da olsa hizmetini vermeye devam ediyordu. 2-3 ay sonra çadırlardan barakalara terfi ettik. Nöbetlerde yatmamız için 3 baraka bize tahsis edilmişti. Her birinde 5 çekyat olan bu barakalarda erken gelen çekyatını tutuyor, yanında yatırmak için ikinci kişiyi seçme hakkına sahip oluyordu. Nöbetlerde içmek için bulduğumuz kahveler ve yediğimiz bisküvitler becerikli arkadaşlarımızın karaborsa ürünü olarak elde ediliyordu.

Ardından 2 ay sonra bir daha bu şiddette deprem olmaz  dedikleri Düzce depremini yaşadığımızda bizler halen depremzede konumunda hizmet veren ve bir kez daha bazı arkadaşlarımızın acıları ile sarsılan kişilerdik. O günlerde birlik olup acılarımızı paylaşarak  toplumsal bir facianın izlerini elbirliğiyle silmeye çalıştığımızda olayın ciddiyetinin farkında olmadan yaşayan, cafelerde  kahve içip, şarkılar söyleyen çok insan vardı. Toplumsal duyarlılığın ne demek olduğunu işte ben o günlerde daha iyi  öğrenmeye başlamıştım ve toplumsal faciaların bireysel facialardan daha kolay atlatıldığını da o günlerde öğrenmiştim. ‘Ailenizde kaç ölü var?’ diye sorduğumuz o günlerde.  
17 Ağustos depreminin üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen ben halen o günlerin acısını yüreğimde gizli yaşıyorum ve bir anımlık öykü olsun diye size bu yazıyı yazdığım şu anda bile yaşadıklarımın sadece üst katmanını size aktarıyorum. O üst katmanın altındaki duygu  yoğunluğunu ise korkarım hiçbir yazımda anlatmayı başaramayacağım. Ve ben bu günde; sosyal medyasında bu acı anı bir şekilde paylaşan duyarlı insanlarımıza ölen arkadaşlarım adına teşekkür ediyorum.

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap