Mart ayında ilk defa “Covid-19 enfeksiyonu vakaları
Türkiye’de de göründü” denildiği zaman herkesin kafasından geçen birkaç aylık
bir süreç geçirdikten sonra bu virüste mutasyona uğrar bir şekilde kaybolur
gider düşüncesiydi… Alınan önlemler neticesinde Avrupa ülkeleri ile
kıyaslandığımızda onlardan daha iyi başardığımız bir konu olduğu için
kendimizle gurur duymuştuk. Başarılı olmamızı Sağlık Bakanlığının gündemi iyi
yönetmesinden tutun da yasakları doğru zaman ve süre içerisinde uygulamış
olmamıza ve fedakar sağlık çalışanlarının özverili çalışma azmine bağlamıştık.
Peki bugün geldiğimiz noktada acaba vatandaşlarımız ne
düşünüyor? Sağlık Bakanlığının politikası ya da ülke politikasını eleştirmeye
başladılar mı? Yoksa halen başarılı bir salgın yönettiğimizi mi düşünüyorlar?
Vatandaşlarımız evlerinde otururken o kadar bunalmışlar ki
kendilerini dışarıya atmaları ile şimdiye kadar olan tüm çabaları yerle bir
ettiler. Maalesef artık ipin ucunu öyle bir kaçırdık ki herkes herhalde sürü
bağışına doğru gidiliyor demeye başladı. Bu vakaların artması karşısında
kimileri ‘2. dalgayı yaşıyoruz’ derken kimileri de ‘Hayır, bu birinci dalganın
devamı’ yorumlarını yaptı. Mart ayında bildirilen vakalar kontrole gelmeye
başlarken ve hastalığın seyri ve iyileşme süreci hakkında bilgilenmemize sebep
olurken diğer yandan her gün yeni vakalarla çok sık karşı karşıya kalmaya
başladık. Mart-nisan ayında pandemi hastaneleri yarı kapasiteyle çalışırken şu
an hastanelerde yer bulmak mümkün değil. Salgının ilk başladığı günlerde özel
hastaneler de pandemi hastanesi ilan edilirken gerekli tüm hazırlıklar bu
hastanelerde de yapılmış hazır konuma getirilmişti… O zamanlar dolmayan
yataklar şu anda ihtiyacı karşılayamaz duruma geldi. Bu durum karşısında
hastanelere sadece kliniği ağır seyreden ciddi solunum sıkıntısı yaşayan ek
hastalığı olan vakaları kabul etmeye kliniği iyi seyreden hastaları da evde
karantinaya alarak takip etmeye başladık.
Sağlık Bakanlığının en son çıkardığı rehberde hastalar pozitif
bile olsa kliniğinin nasıl seyrettiğine bakılması ve ağırlaştırıcı kriterler
taşıyıp taşımadığına göre hareket edilmesi gerektiği belirtiliyor… Hastanın
tanısını koyan kurum hastanın kaydını aldıktan sonra tedavisini planlıyor ve
bir protokol dahilinde covid enfeksiyonu için öngörülmüş ilaçları başlanıyor ve
günlük takipleri aile hekimleri
tarafından yapılıyor. Hastaların PCR testleri negatif bile çıksa solunum
şikayetleri varsa akciğer tomografisi ile tutulum olup olmadığı
değerlendiriliyor ve kliniğine göre bu hastalara da covid enfeksiyonuna yönelik
tedavi yapılıyor.
Yine de ben şu soruyu sormadan geçemiyorum: Eğer bu virüs
tüm dünyaya bu denli yayılmamış olsaydı ve bu kadar sansasyon yaratmasaydı
acaba diğer gribal enfeksiyona sebep olan virüsler kadar eşit zayiatla mı
giderdi? Nitekim her grip sezonunda ek hastalığı olan hastalar açısından
korkmuşuzdur ve artık eski gripler yok sözünü biz çoktan söylemeye başlamıştık.
Her grip sezonu aciller serum takılmak isteyen hastalarla dolmuştur ve iki ayı bulan
geçer gibi olup ama bir türlü geçmeyen şikayetler ve nefes açıcı ilaçlarla
gidermeye çalıştığımız nefes darlıklarını biz her grip döneminde görmüştük.
İşte bu yüzden kendi kendime sormadan geçemiyorum ve acaba dediğim birçok nokta
var kafamda...