Uzun yıllar önce bir kongreye katılmıştım. O günlerde,
gelişmiş Avrupa Ülkelerinde güncel olan bir mühendislik uygulaması konusunda
Türkiye’den katılan bilim insanları, hep bu yeni konuyla ilgili olan
çalışmalarını sunmuşlardı. Ciddi bir birikim oluşmuştu. Yurt dışından gelen
konunun kabul edilmiş uzmanı, konuşmasında şunu söylemişti: “Kongre başından
beri bu yenilikçi konuya olan ilginizi doğrusu çok takdirle karşılıyorum ama
bilmenizi isterim ki biz halen yollarımızın %80 kadarını geleneksel olarak
üretiyoruz”.
Yaşamda, geleneksel çözümler var. Bir de bu geleneksel
çözümler çeşitli ilerlemelerle birlikte yenilikçi yön kazanıyor. Ama süreç
içerisinde kazanılan tecrübelerle, uygulamalarla yenilikçi çözümlerinde çeşitli
eksik yanları tespit ediliyor ve belli süre sonra bu yenilikçi süreçlerde
gelenekselleşiyor. İlerlemeler var olduğu müddetçe başka daha orijinal
yenilikçi çözümler oluşuyor. Yenilikler, geleneksel çözümlere de hasar
verebiliyor. Doğrusu, günümüz dünyasında yeniliklerin artık dışında kalma gibi
bir durum söz konusu olamıyor. İnsanlar kendini yönetir gibi görünüyor ama
esasında güncel yaşam ortamı, çeşitli algılarla ve ortaya koyduğu gerçeklerle
insanları yönetiyor. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte, insanların otokontrolü
daha çok elinde bulundurmaya çalışması gerekecek. Öyle anlaşılıyor ki yaşamda
gelişmişlik arttıkça, yeni ihtiyaçlar ve durumlar karşısında bu yenilikçi
çözümlerin gelenekselleşmesi ve yeni yenilikçi konuların doğması hep sürecek.
Bu döngü hep sürecek. Türkiye’nin kendine özgü gerçekleri var.
Avrupa Ülkeleri, örneğin taşımacılık bakımından, yük
taşımacılığını büyük oranda karayollarından diğer ulaşım türlerine kaydırdığı
için, karayolları için geleneksel tasarımlarla belli ölçüde başarıya
ulaşabilir. Türkiye’de yük taşımacılığı büyük oranda karayolları ile
yapıldığından, belki de Avrupa için bile çok pahalı olabilecek mühendislik
çözümleri Türkiye için bu noktada bir zorunluluk haline dönüşebilir. Bunları
dizayn koşulları bakımından söylüyorum. Yani geleneksel çözümler biz de yeterli
olmayabilir. Türkiye’nin jeopolitik
önemi dendiğinde bence bulunduğu coğrafi konum başlı başına bir jeopolitik önem
ve değer içeriyor. Bu coğrafyada gelişmişlik düzeyimizin artmasıyla,
zenginleşmeyle birlikte ideal koşullar daha da yerleşecek.
Atatürk Kurtuluş Savaşından sonra çok önemli bir noktaya
dikkat çekmişti. Bundan sonraki süreçte ekonomik kalkınmanın önemli olduğunu ve
ekonomik mücadele koşullarının geçerli olacağını belirtmişti. Günümüzde ekonomi
her konuyu yöneten bir merkezde bulunuyor. Her anlamda ekonomik yapımızın
güçlenmesi ile sorunları çözmemiz olanaklı hale gelecek. Geleneksel-Yenilikçi
çözümler döngüsünde başarılı olmamız ekonomik gücümüze bağlı. Esasında her
konumuz ekonomiye bağlı. Ekonomik
güçlenme ve rekabet yeteneği için üretim olmazsa olmaz. Üretim ile dışa
bağımlılığın azalması, tasarruf anlayışı, kendi kendine yetebilme konuları bizi
daha güçlü kılacak. Yenilikçi ve geleneksel çözümleri zamanında uygulayabilmek
ve yaşayabilmek, dengeyi bulabilmek, olağan süreci yakalamak ve yaşamak ekonomik
yapımızın güçlenmesine bağlı.