Bu gidişat gösteriyor ki, tek hedef “Üretmeyen Türkiye.”
Hatta bu büyük bir proje haline
getirilmiş gibi!
Hem de “köyden kente” yetmedi; “Beşikten mezara” kadar.
Tabi eğitimden tarıma kadar da!
Neden eğitimden tarıma kadar?
Bakın köylerdeki okulların nerede ise
tamamına yakını kapatılıp, “taşımacı
eğitim sistemi” ile çocuklar şehirlere götürülmüyor mu?
Dolayısı ile ailelerde “görünen o ki biz de şehire taşınalım.
Çoluk çocuğumuz arabaların sırtında perişan olmasın, bir kazaya kurban
gitmesin” demiyorlar mı?
Bu da dolaylı olarak köyde ev ekonomisi
şekliyle tarımın ortadan kalkması anlamına gelmiyor mu?
Bu gidişat da, bugün gıdasının nerede
ise yarısını yurt dışından binbir meşakkatle kazanılan dövizleri vererek
sağlayan Türkiye’yi 10 yıl sonra “köylerinde
tarım yapılmayan” bir ülke haline getirmeyecek mi?
“Getirmeyecek” diyen, ya da diyebilecek varsa, onların
akıllarından, izanlarından, havsalalarından şüphe dahi etmem!
Banko olarak; bunların Allah’ın ‘insan’ diye yaratıp, ‘kul’ diye sayıp, ‘akıl’ ile donatıp, ‘irade’ verdiklerinden olmadıklarını sayarım.
Hadi, bırakalım marulu, maydanozu,
biberi, lahanayı, pırasayı üretmeyi bir kenara, bugünü fındık örneği ile
sonlandıralım.
Köylerde bahçesi olup da, bırakın Ankara-İstanbul’u,
Trabzon’da, Giresun’da, Ordu’da şehir merkezinde oturanların ne kadar fındık
ürettiklerine göz atalım.
Attığınız zaman, iyi bir tarım ile en az
250-300 kilo fındık alınabilecek bahçelerden ortalama dönümde 80-90 kilo fındık
alındığını göreceksiniz. İyi hesap yapabilirseniz anlayacaksınız.
Değerlendirdiğiniz de dönümde bugünkü fiyatlarla 2-3 bin lira kaybettiğinizi
kavrayacaksınız.
Ama şurası bir gerçek ki, görmek için
bakan kör olmamak, anlamak için aklı iyi harekete geçirmek, kavrayabilmek için
de irade kullanmak gerekiyor. Bunları yapabilenler işte onlar üretebilenlerdir.
Yani “Rızkın onda dokuzunun ticarette değil, üretimde olduğunu”
savunanlardır.
Bunun için de, “çok çalışmak, çok üretmek, çok satmak, çok kazanmak” gerekeceğini
bilenlerdir.
İşte size, çok basit gibi gözüken, işin temelinden, çocuklarımızdan devlet, Milli Eğitim eliyle başlayan “Üretmeyen Köy, Üretmeyen Türkiye” yanlışının başlangıcı.