Önce “En
kötü gerçeğin en güzel yalandan iyi olduğunu” bir kere hatırlatarak
başlayalım.
Sonra da
“Ah o eski bayramlar” diye hayıflanmanın gerçekte geçmişin çok dahi iyi
olduğu anlamına geldiğini belirtelim.
Ondan sonra da, hiç evelemeden, gevelemeden,
kıvırmadan, gerçeği akılla inkâr eylemeden, dini ve millileri de dahil olmak
üzere bütün bayramların sözlükteki ve gönüldeki tarifinden çok ama çok
uzaklaştığı bir süreci yaşadığımızı da ikrar eyleyelim.
Ve de yarım asrı bu meslekte icra eylemiş
birisi olarak bir zamanlar basın adına bayram gibi kabul edilen ve kutlanan
günlerden olan 24 Temmuz’un artık yerinde yeller estiğini de hatırlatarak,
geçmiş yıllarda bu tarihe, bu sütunlarda neler kayıt etmişiz onlara bakalım.
24 Temmuz 1908’de Meşrutiyet ilan edilince,
gazeteciler kendi aralarında karar alarak, o günün gecesi baskı sırasında
sansür memurlarını matbaalara sokmadılar.
O gün bugündür 24 Temmuz’a bizler “Basın Bayramı” diyoruz.
Bugün o günlerden biri…
Ama bugün bir önceki günü aratacak hale geldi.
Yüzyıl, yani tam bir asır önce gerçek bir öyküsü olan
başlangıcı, giderek masal olmasını dilediğimiz gerçekleri yaşar hale gelerek.
Her geçen gün sermaye ve siyasetin dolaylıdan direk
hale dönen çirkef müdahalesini iliklerine kadar içinde hissedererek...
Bayramlar bayram olmaktan çıkmıştır Türk Basını için.
Nasıl çıkmasın ki?
Bırakın dışarıdan müdahaleyi.
İçimizdekilerden bir kısmının, İstiklal Savaşı
sırasında Mütareke, sonrasında Müzakere, ardından Misyoner, bugünlerde ise
Yandaş Basın haline gelmesiyle, Basın Bayramı olsa olsa, bir halk türküsündeki
tarif edilebilir:
“Bayram gelmiş
neyime. Kan damlar yüreğime…”
24 Temmuz 2008
BASIN
GÜNÜ
24 Temmuz, hiç gitmeyen, gittikçe de azan
sansürün Türk Basını’ndan kaldırılış yıldönümü günü.
Bu sansür baskısı Türk Basınını o hale getirdi
ki, habercilik bile 5N-1K (Ne-Nerede-Nasıl-Niçin-Ne
zaman ve Kim) şekliyle değil,
5Y-1K (Yandaş-Yoldaş-Yalama-Yalaka-Yağcı
ve Kimler) hesabıyla yapılmaya başlandı. Hem de uzun zamandır.
Çok az olsa da “istisnalar kaideyi bozmaz” diyerek,
Türk basının bugünkü ahvali budur.
24 Temmuz 2013
BİZ DE OKUMA BÖYLEDİR!
Ahmet Bey'in, kör bir dilenciye
yanından her geçişte sadaka vermek adeti idi.
Günün birinde dilenciyi gazete
okurken yakalanamaz mı?
"Aferin"
diye sesini yükseltti. "Kör
olduğunuzu iddia ettiğiniz halde gazete okuyorsunuz ha!"
Sahte kör isyan etti; "Okuduğumu kim söyledi? Sadece resimlerine
bakıyorum!"
24 Temmuz 2018