Merhabalar. Bir süredir olup
bitenler karşısında toplumun; siyasi erkin dili neticesinde nasıl o’cu, bu’cu,
şu’cu olduğunu hayretle gözlemlemekteyim. Toplum kutuplaşmaya o kadar hazır ve
nazır ve bir o kadar da başına bir şey gelmesinden korkar vaziyette ki tepki
vermekle vermemek arasında sıkışmış kalmış. Kaba bir tasvirle; olaylar
karşısında bir fikri var fakat bir şey söyler ya da sosyal medyadan paylaşımda
bulunursa mimlenmekten, yargılanmaktan çekindiği için içten içe patlıyor. Tabi
üstüne kötü giden ekonomi ve hayat pahalılığı da tuz biber oluyor.
Emekli amiraller bildiri yayımladı,
darbeci oldu; 128 milyar dolar soruldu, hakaret oldu; bir sanatçı ‘müzik
evrensel’ deyip kendi ideolojisine zıt siyasi bir lidere destek verdi,
duruşundan ödün vermiş oldu; bir siyasi partinin kadın temsilcisi
alışılagelmişin ve normların dışında cenazede en önde saf tuttu, durumu
eleştirenler cahil oldu; depolarda çürümek yerine hem üretici hem dar gelirli
kazançlı çıksın diye patates, soğan dağıtıldı; siyasi şov oldu…
Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.
Hem tepki vermekten korkuyoruz hem de tepki verdiğimiz bazı durumlar karşısında
mantık bağlamından uzaklaşıyoruz. Bir şeylere tepki verenleri o’cu, bu’cu,
şu’cu diye etiketlemek yerine toplumun menfaatlerini göz önünde bulundurarak
ortak noktada bulaşabilmeliyiz. Farklılıklarımız etiket değil zenginlik olmalı.
Hem korkup hem katı katıya taraf olup neticesinde de doğru olana tu kaka demek
en büyük yanlışlardan biridir. Lütfen biraz sağduyu ve ‘Sezar’ın hakkı Sezar’a’
demekten korkmayalım. İnsani değerler ne inanca ne ideolojiye göre değişir.
İnsani değerlerimizden sırf karşıt görüş diye ödün vermeyelim. Bu, insanlığa
yapacağımız en büyük haksızlık olur…
Sabahattin Ali ‘İçimizdeki Şeytan’
romanında toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını şu satırlarla
tasvir ediyor: “Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan
korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde,
haksızlığa tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve
ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim
gururumuzun, salaklığımızın uydurması… İçimizde şeytan yok, içimizde
iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey:
hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var…”
Sağlıcakla kalın.