Ahali ve çok yakın dostları arkadaşları birleşerek
Bilge lider Mustafa Kemal Atatürk’e “hilafetin
kaldırılmaması” isteminde bulundular. Çünkü onlar, hilafetin bir güç
olduğunu düşünüyorlar, ve bunu bir
şekilde elde tutmanın doğru olduğunu öne sürüyorlardı.
Bilge lider Atatürk “HAYIR” demişti.
Halifelik dini değil siyasal bir makamdı. Güç ise artık halkın elindeydi, halkı
da Büyük Millet Meclisi temsil ediyordu.
O gün Mustafa Kemal Atatürk’e, “Siz
halife olun” dediler.
Atatürk yine hiç düşünmeden “HAYIR” dedi.
Ve halka ve etrafındakilere güç kaynağı olarak TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİS’i
gösterdi ve Meclisin seçtiği Cumhurbaşkanı ve denetleyeceği hükümeti temsil
göreviyle yükümledi.
Hepimiz iyi biliyoruz ki Mustafa Kemal zafer kazanmış bir başkomutandı.
Mecliste ve ülkede istediğini yaptırabilecek ve de kabul ettirecek gücü vardı.
Fakat o her daima bulunduğu her yerde ulusuna açıklama yaptı, Türk halkının
nabzını yokladı, temsil görevine sorumluluk verdi.
Şimdi gelelim günümüze.
Bugünlerde ülkemizde yaşananları hep beraber görüyor ve izliyoruz.
Dikkat ederseniz eğer 100 yılına girecek olduğumuz cumhuriyetimizin, kuruluş ilkeleri
birer ikişer ortadan kaldırılıyor. Ve bu o kadar alenen yapılıyor ki artık hiç
kimse tarafında da inkâr da edilmiyor, biliyorsunuz 3 Mart 1924 tarihinde “Üç Devrim Yasası” kabul edilmişti.
Üç devrim yasasının bir tanesi, din ve devleti işlerinin ayrılması idi.
Bir diğeri ise, (Öğretim Birliği) Kanunu bu kanunla, medreseler kaldırıldı ve
Türkiye Cumhuriyeti sınırlan içindeki bütün okullar, Millî Eğitim Bakanlığına
bağlandı.
Devrim yasasının üçüncüsü de ve hilafetin kaldırılmasıdır.
Bugün bakın din her yerde her kamu kuruluşunda bir vesile ile devletin kılcal
kan damarlarına kadar sokulmaktadır.
Eğitim ise evlere şenlik duruma geldi, laiklik temelinden tamamen
uzaklaştırıldı. İş o kadar ileri boyuta
geldi ki okul öncesi okullarına mescit öğretmenlere de din dersi seminerleri verilmeye de
başlayacak.
Olay o kadar alenen yapılır oldu
ki sokakta da Hilafet de konuşulup mitinglerde hilafet naraları atılır duruma
geldi.
Biraz zaman geçecek sonra da “konuşalım
bi bakalım” aşamasına taşınacak ve arkasından da “istemeyen dinsizdir” kampanyası
açılacaktır.
Valla benden söylemesi…
Bizim ülkemizde iktidar sözcüleri bunlara karşı çıkacak mıdır? Asla…
Benim ülkemde hukuku konuşmak
dahi istemiyorum çünkü hukuk gerçekten
artık evlere şenlik duruma gelmiştir.
Hukuk “bağımsız adalet” temelinden
koparılmıştır.
Biliyorsunuz iktidar yeni bir
anayasa taslağı hazırlamak için partilere çağrıda bulundu. Fakat herkes bilir ki ellerinde hazırlanmış
zamanı geldiğinde kamuya açıklanacak olan bir anayasa taslağı var ve o taslakta hukuk “Başkanın adaleti” durumuna
sokulmuştur. Bu duruma “bağımsız
adalet” denmiştir…
Hep söylerler demokrasinin temeli toplumsal güçlerin ayrılığıdır.
Hep söylemde kalmıştır bu güç ayrılığı, birbirine ayak bağı olması için değil,
bir gücün denetlenemez oluşunun önlenmesi için zorunludur.
Bence değildir de
Sizce öylemidir bilemem.
***
Anlayana
HERKES BİLİYOR KRAL ÇIPLAK!!!!
"Herkes biliyor zarların
hileli olduğunu.
Herkes biliyor iyilerin
kaybettiğini.
Herkes biliyor dövüş önceden
ayarlanmıştı.
Yoksullar yoksul kalır, zengin
zenginleşir.
İşler böyledir. Herkes biliyor…
Herkes biliyor teknenin su
aldığını.
Herkes biliyor kaptanın yalan
söylediğini.
Leonard Cohen