Uzmanların deyimiyle; virüs ailesinin en büyüğü olan Koronavirüs; yani yeni versiyon COVİD-19 ile ülke olarak büyük bir mücadele içindeyiz. Okullara ara verilmesi, spor müsabakalarının tatil edilmesi, kapanan restoranlar, yayınlanan genelgeler derken; bugün sokağa çıkma yasağının konuşulduğu günlere geldik. Türkiye’de ilk vaka 11 Mart tarihinde ortaya çıktı. Devletin tüm kurumları bu tarihten itibaren tedbir almak için anında harekete geçti. Önce Sağlık Bakanlığı bünyesinde Bilim Kurulu oluşturuldu, daha sonra devletin zirvesinde üstü üste toplantılar yapıldı. Peki, hastaneler ve sağlıkçılar başta olmak üzere, devletin tüm kurumlarında bu denli mücadeleler verilirken; vatandaş olarak biz ne yaptık…
11 Mart’tan, bugüne kadar ne yaptığımızın kısa bir özeti;
11,12, 13 Mart: Alışverişe
hücum ettik… Yapmamız gerekenden iki kat daha fazla alışveriş yaptık. Temizlik malzemelerini evlerimize stokladık.
Bizim ardımızdan markete gelen insanların boş raflarla karşılaşmasını sağladık.
Ne denli sorumsuzluğa yatkın bir yapıda olduğumuzu bu yaptığımız hareketlerle göstermiş
olduk!
14,15 Mart: Hafta sonu gergin bekleyiş devam etti… İnsanlar Cumartesi Pazar
evinden çıkmadı. Hepimiz virüse karşı kendimizce büyük bir mücadele içinde
olduğumuzu düşündük. Fakat, bu tarihlerde bir çok ilimizde havanın kapalı
olduğunu göz ardı ettik. Bu sırada
kolonyayı 10 TL’den 20 TL’ye, maskeyi ise 50 kuruştan 5 liraya çıkardık.
16, 17, 18, 19 Mart: Pazartesiye gergin başladık. Vaka
sayısının artmasının önüne bir türlü geçilemediği bir hafta oldu. Yurt dışından
gelenler karantinaya alındı… Karantina sayısı arttıkça vaka sayısı da çoğaldı.
19 Mart akşamı 89 yaşındaki bir vatandaşımızı kaybettik.
Bu süreçten sonra her şey daha da karmaşık hale geldi. 19 Mart’ın ardından hem
vaka hem de ölü sayısı arttı. Bu süreçte özellikle 65 yaş üstü vatandaşların dışarı
çıkmaması gerektiği yönünde uyarılar yapıldı. Bu uyarı sanki sadece 65 yaş üstü
dışarı çıkmamalı, sanki sadece 65 yaş üstü vatandaşlarımız ‘taşıyıcı’ şeklide
algılanmış olacak ki; onların birer taşıyıcı değil, virüsten korunması gerekten
bireyler olduğunu aklımızdan silip attık.
21,22 Mart: Yani hafta sonu… Güneşli havayı fırsat
bildik. Çoluk çocuk, ailece mangal yakmaya koştuk. Sahilleri, parkları doldurup
taşırdık. Akşamüzeri oluncaya kadar bir sürü insana temas ettik, sosyal mesafe
denilen kavramı; yoğun mangal dumanından olacak ki; unuttuk gitti!
Akşamüzeri ise sosyal medyadan ‘Yaşlılar evde kalsın…’ diye twitler yağdırdık.
Sosyal mesaj vermeye çalıştık. Fakat tüm bunlar yaşanırken, vaka sayısı da ölü
sayısı da artmaya devam etti.
18 Mart-24 Mart tarihleri arasındaki Yaşlılar Haftası’nda
insanlarımızı öyle bir rencide etti ki iyice toplum bilincinden uzaklaştık;
virüsün sadece büyüklerimizden kaynaklandığı
algısını oluşturmayı başardık.
Nitekim sahilde gezenleri, parklarda mangal ateşi harlayanları, sarmaş dolaş
tokalaşanları görmezden geldik. Bu süreçte büyüklerine saygısından ödün
vermeyen insanlardan, yaşlılarımıza su fırlatan, tepesinden kolonya boşaltan vicdansızlara
dönüştük!
Bugün görüyoruz ki; sadece sosyal mesaj
vermeyi çok iyi biliyoruz,
özeleştiri yapmadan, suçlayacak insanlar arıyoruz!