SON DAKİKA
SON DAKİKA


Hakça paylaşım
16.07.2020

 
Devletin temel görevlerinden biri de gelir dağılımında insan onurunu ön plana almasıdır. Çünkü oluşturulan dengeli paylaşım bir taraftan sosyal devleti  öne  çıkarır diğer taraftan ekonomik büyümeyi sağlar.
 Buradaki gelir dağılımının dengeli oluşundan söz ederken tüm bireylerin aynı hayat şartlarına kavuşması anlamına gelmez.  En alt gelir düzeyindeki vatandaşımızın da kimseye ihtiyaç duymadan geçinebileceği bir gelir düzeyine sahip olmasıdır. Çünkü her insan, eşit doğar ama koşullar, sistem ve fırsatlar sonradan insanları eşitlikten ayırır.


Doğuşla birlikte eşit haklara sahip olan insanlara insanca geçinme olanağını devlet sağlamak zorundadır. Adil gelir dağılımı olmayan toplumda veya ülkede iç huzurdan söz etmek mümkün değildir. Adil bölüşüm ulusal birliği, toplumsal barışı sağlar. Devletin kenara çekilmeden adil dağılımda görev alması da devlet- ulus birliğini oluşturur.
Peki, ülkemizde gelir dağılımı adil midir? Ülkemiz insanı, kapitalist sistem içinde liberal ekonomi ile iç içedir. Geniş halk kitleleri ya açlık sınırında veya altındadır. Bu insanlarımız, gıda, giyim, konut, sağlık, ulaşım, eğitim gibi temel ihtiyaçlardan mahrum bırakılmıştır. Bir ülke düşünün ki gelirin çoğu, yüzde 10’un elinde; geri kalanı da yüzde 90’ı bölüşmektedir. Burada insan onuru insan sağlığı ve fırsat eşitliği gibi kavramlardan söz edilebilir mi?
Sistemin adil olmadığı yerde iç barışın sağlanması olası değildir. Birisi evine ekmek götüremezken, çocuğuna oyuncak alamazken diğeri yatlarda, köşklerde yaşamını sürdürmektedir ki bu dengesizlik, sınıfsal ayırım, toplumsal huzuru bozmaktadır.


Sistemin gereği ülkemizde de devlet, “baba olma” özelliğini yitirmiştir. İnsanlara “kendi başının çaresine bak” dercesine vatandaşını yalnız bırakmıştır. Vatandaş fındık, çay, zeytin, pamuk…. üretir. Ancak üretileni devlet almadığı için vatandaş tüccarların eline bırakılır ve o insanların sırtından zengin mutlu azınlık yaratılır, yaratılmaktadır da . Elde edilen gelir gideri zar zor karşıladığı için üretim  alanları ya tamamen veya kısmen boş bırakılmıştır. Eğer bir ulusta ulusal gelir gün geçtikçe aşağılara çekiliyorsa bunun nedeni devletin üreticiye sahip çıkmamasıdır.


Fakir halk, iyice fakirleşti, zengin ise arabasını dağdan aşırdı. Bir ülkenin dinamik gücü o toplumun orta sınıfıdır. Memuru, işçisi, çiftçisi, küçük esnafı o ülkenin geleceğine kan verir, can verir. Bunun yanında orta sınıf, o toplumun geleneklerini, inançlarını yaşatan güçtür.  Şu anda ülkemizde orta sınıf yok. Ya çok zenginiz veya çok fakiriz.


Ulusun güvencesi olan iktisadi devlet kuruluşlarını, devlet şirketlerini yok pahasına sattık. Bu kuruluşları kendi sermaye sınıfına satmış olsaydık yine bir dereceye kadar rahat olurduk. Ne yazık ki 80–90 yılda kazandığımız bu kuruluşları, yabancı holdinglere peşkeş çektik. Binlerce işçimizin işsiz kalmasına neden olduk. Üretim alanları olmayan bir ülkede elbette ki işsizlik artacaktır ki artıyor da.
Biz ulusal devletten yanayız.  Bağımsız yaşamak bizim onurumuzdur. Yer altı ve yerüstü kaynaklarımızı kendi ulusumuz için kullanmaktan yanayız. İnsanlarımıza, ulusal gelirimizin adil dağıtılmasından yanayız. Yukarıda da belirttiğimiz gibi milli devlet, her bireyin gelir dağılımının eşit olmasını savunmuyor. Önemli olan bireyler arasında servet ve gelir dağılım uçurumunun en aza indirilmesidir. Bu yaklaşım “Sosyal Devlet” anlayışını öne çıkarmaktadır.

 

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap