SON DAKİKA
SON DAKİKA


Demokrasi ve Türkiye
12.02.2021

 Anayasa, yönetenlerin yönetme biçimini belirler. Bu nedenle de yönetime aday olanlar Meclis’te ve halka açık biçimde yürürlükteki anayasa üzerine “Namusum, şerefim üzerine söz veririm” diye yeminlerini ederler. Ama bu yemin, zaman zaman havada kalır. Yemin edenler, yeminlerini unutur, hatta yemin ettikleri Anayasa’yı bile tanımaz duruma düşerler.

Güzel de bu yaklaşım ne getirir? Keyfilik getirir, dediğim dedik çaldığım düdük yaklaşımını getirir ki bu yaklaşımın adı demokratlık değil keyfilik olur. Bu, diktatörlüğe özenmeyi beraberinde getirir. Halkın oyu ile seçilenler, zamanla kendilerini kral sanırlar. Bunun örnekleri görülmüştür. Saddam gibi, Nasır gibi hatta Esat gibi yöneticiler seçimle göreve geldikleri halde birer diktatör oldular. Bu insanlar hem kendilerini itibarsızlaştırdılar hem de toplumlarını çıkmaza soktular.

Yakında gördük ya, ABD’nin geçmiş dönem başkanının oynadığı oyunu. Bu yaklaşım seçimle göreve gelen ülke yöneticilerine de örnek olmalıdır. Bu hırs ne Allah aşkına? Seçimle gelen seçimle gitmelidir. Doğal olmayan yollara başvurulursa saygınlık da yitirilir.

Ülkemiz, şu anda zor koşullardan geçiyor. Ekonomik yönden olsun, sağlık yönünden olsun, demokratlık açıdan olsun. Dış ülkelerde itibar açısından olsun zor günler yaşıyoruz. İnsanlarımız ürettikleri ürünlerini ederine satamıyor. Esnaf, dükkânını açamıyor, okullarda eğitim istenildiği düzeyde değil. Doğal olarak düşünen ve aydın olan insanları bu olumsuzluklar rahatsız ediyor. Bu olumsuzluklar, insanlarımızı gerdiği gibi sokaklarda veya meydanlarda tepkilerini de gösteriyorlar.

Özel işlerde çalışan veya devlette çalışan işçiler, memurlar devletin güvencesindedirler. Bu insanlar, patrona değil, devlete güvenirler. İşçi hakları için yürürlükte olan yasaları kendilerine güvence görürler. Doğal olarak da haksızlıklarını devletin çözeceğine inanarak çalışırlar.

Haklarını arayan işçilere ahlaksız dersek, onların alın terlerine haksızlık etmiş olmaz mıyız? Hak aramak,  önce işverene ses duyurmakla olur. Olmazsa bu insanlar, hükümete seslerini duyurmak isterler. Olmazsa anayasal hakları olan toplanma ve grev haklarını kullanırlar. Bunun adına hak arama denir. Ama bu insanlara ahlaksız dersek, hem o insanlara haksızlık yapmış, hem de yasaları çiğnemiş olmaz mıyız?

Demokrat olan ülkelerde boykot etmek, sesini miting yaparak duyurmak, yürüyüş yaparak haksızlığı, haksızlık yapanlara duyurmak yine kişilerin anayasal haklarıdır.

 Devletin temel görevi ise, polisi ile, jandarması ile demokratik haklarını arayan insanları sindirmek değil, o insanların anayasal haklarını, emeklerini korumak, kollamaktır. Bu hakları fırsat bilerek olayı istismar eden kişilere karşı hak arayanları korumaktır.

Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinin ve öğrencilerinin eylemlerine şiddetle yaklaşmak demokratik bir ülkenin yönetimine yakışmıyor. Türkiye’nin sayılı üniversitelerinden olan bu güzide kurumda kim okumak istemezdi, kim oğlunun, torununun bu üniversitede okumasını arzulamazdı ve arzulamıyor ki? Ama istemek ayrı, o kuruma girebilmek ayrıdır. Oradaki öğrencilerimiz, ülkemizin zeki, sosyal gençleridir. O gençlerin bir amacı vardır, kendilerini geleceğe hazırlamak ve ülkemizi çağdaş ülkelerin üzerine çıkarmaktır. Göz bebeğimiz olan gençlerimize ‘terörist’ dersek haksızlık yapmış oluruz.

Boğaziçi Üniversitesi’nde bizler veya çocuklarımız okuyamamışsa okuyanları lütfen kıskanmayalım. Okuyan çocuklarımıza, gençlerimize destek verelim. O kurumda görev yapan öğretim üyelerine saygımızı ve onların öğrencilerine sevgimizi gösterelim.

Ben böyle düşünüyorum. Sanıyorum ki doğrusu da bu.

 

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap