12 Eylül 1980, bizim kuşakların
unutamayacağı tarihtir. Çünkü o gün, ülkemizde bir askeri darbe yapılmıştı.
Başta Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları ülkenin yönetimine el
koymuşlardı. Doğrusu sevinmiştik. Çünkü yıllarca süren terör örgütlerinin
olumsuzlukları halkımızı bıktırmıştı. Toplum korku içindeydi. Hiç kimsenin can
güvenliği yoktu. Sabahleyin evinden çıkan genç, çocuk, baba, anne akşama evine
dönebilecek miydi? Bu psikolojik yapıya sahip olan toplum, 12 Eylül harekâtını
olumlu karşılamıştı.
Birbirine düşman olan gençler, 13
Eylül günü dost olmuşlardı. 11 Eylül günü kan gövdeyi götürürken 13 Eylül günü
ne olmuştu da ülke gençleri birleşmişti? Bu soruların yanıtı 40 yıldır yazıldı,
çizildi. Ama tam aydınlığa kavuşturulmadı.
1968 yılında başlayan iç kargaşa
yıllarca sürüp gitti. 12 Mart 1971 kısmı darbe ile Özgür Anayasamızdaki bazı
maddeler çıkarıldı. Dönemin mahkemeleri özellikle sol gençlik üzerinde
odaklandı ve bazı gençlerimiz asıldı, bazıları ise kurşunlandı.
Korkuya, şiddete dayanan
disiplin, uzun süreli olmaz olamadı da. Yine terör yine şiddet devam etti. 1980
yılına kadar bilinmeyen kişilerce terör ateşlendi. Yüzlerce masum ve vatansever
gencimiz, sağ sol çatışmalarında öldü, öldürüldü. Analar ağlatıldı, bacılara
acı çektirildi. İki kardeşin birisi sağcı diğeri solcuydu. Bu kardeşler
birbirlerine düşman oldu.
Güzel de 13 Eylül 1980 tarihinde ne oldu da kardeşler
barıştı, komşu çocukları barıştı, sınıf arkadaşları birbirlerinin koluna
girdiler? İşte bu sorunun yanıtı belgelerle kanıtlanamadı. Ama yorumlarla
kanıtlandı.
Artık biliniyor ki silahlar,
sağcı gence de solcu gence de aynı kaynaktan verilmişti. Sağcı gençler faşist,
solcu gençler komünist olarak adlandırılıyordu. Böylece cepheler oluşturuluyor
ve bu gençler birbirlerinin üzerine acımasızca saldırıyorlardı. Ama bu
silahların kaynağını araştıran olmadığı gibi, örgüt derneklerinin kiralarının
nereden geldiğini de araştıran yoktu.
Polis bölünmüştü, öğretmen
bölünmüştü, işçi bölünmüştü. Bu bölünme benim adamım senin adamın diye ayırımı
getirmişti. Böylece polisler birbirine güvenemez olmuştu. Öğretmenler ayrı
dernekler kurmuşlardı.
Bence bu insanların hepsi büyük
vatanseverlerdi. Ulusunun, ülkesinin ileri toplumlar düzeyine çıkması için
kendi açılarından olaylara bakıyorlardı. Ama geleceğin güvencesi olan bu
vatansever gençler, öldürülüyorlardı. Hem de acımasızca bilinmeyen güçlerce yok
ediliyorlardı.
Siyasal iktidar, otoritesini
polisle, askerle kurar. Polis, asker, siyasal gücün çıkardığı yasalar
doğrultusunda insanlarımızın can güvenliğini, ülkenin bağımsızlığını korur. Ne
olmuştu da belirttiğimiz 12 yıl boyunca polis ve asker görevini yapamamıştı?
12 Eylül darbesi ile 650 bin kişi
gözaltına alınmıştı. Fişlenen insan sayısı bir milyondan fazlaydı.
Geleceğimizin güvencesi gerçek vatansever gençler, sağcısı da solcusu da , 12
Eylül’le birlikte hapislere atıldılar. İşkence çektiler, yıllarca gereksiz yere
hapishane köşelerinde yattılar. 50 civarında fidanımız idam edildi. 250
civarında gencimiz işkence odalarında öldü. Binlerce genç bedensel veya ruhsal
hasta oldu.
Ellerine silah tutuşturan dış
güçler ve onların işbirlikçileri amaçlarına ulaşmıştı. Çağdaş, demokrat bu
ülke, paçasından çekilerek geriye götürüldü. Atatürk Türkiye’si çağın gerisine
çekildi. Yönetimler hayal edemeyecekleri kişilere verildi. PKK örgütü
oluşturuldu. Bugünün yöneticileri , o dönemde hazırlandı. Ne yazık ki ülkemizi
karanlığa götüren projeler teker teker uygulandı ve uygulanıyor.
Kısaca 12 Eylül’ün ülkemize
olumlu bir katkısı olmadı. Aksine zararı oldu.
Öyle değil mi?