Trabzon’un kanayan yarası haline gelen sorunlarından biri de sağlık hizmetleri. Hastanelerin yetersiz sayıda ve donanımda olduğundan yakınılan kentte şehir hastanesi kronik bir sorun olarak gündemdeki yerini koruyor. 

22 Eylül’de ihalesi yapılan, 250’si yoğun bakım yatağı olmak üzere toplam 900 yataklı hastanenin yeri konusunda Trabzon ikiye bölünmüş durumda. 

Akyazı Stadı’nın bulunduğu alana konuşlandırılacak şehir hastanesinin deniz dolgusu sahasına yapılacak olmasının büyük risk teşkil ettiğini ileri süren de var, statla hastanenin yan yana bir bütünlük oluşturacağını savunanlar da. 

Bu arada Trabzon Tabipler Odası şehir hastaneleri ile ilgili görüşünü açıkladı. Yeniliğe karşı olmadıklarının belirtildiği açıklamada halkın koşullarının göz önüne alınması gerektiğinin altı çizildi. 

“Yeni yerler yapmak her zaman iyi değildir. Etraflıca düşünüp, halkı göz önüne getirip ona göre planlama yapmak lazım.

Elbette yeniliğe karşı değiliz. Halkımız her şeyin en iyisine layık. Ama kritik sorular şunlar: Neden devlet hastanesi değil? Neden şehrin merkezinde değil? Neden kapanacak hastanelerden bahsedilmiyor?” denilen açıklama, Trabzon’da yapılacak hastanenin yeniden tartışmaya açılmasını gündeme getirdi.

Akyazı’da yapılacak hastanenin şehir merkezine uzak olduğunu herkes biliyor, kapanacak hastanelerin konum ve koşullarının neler olacağını kimse bilmiyor. 

Bir de adına neden devlet hastanesi denmiyor sorusu da cevap bekliyor.

AK Parti hükümeti özellikle pandemi sürecinde sağlıkta önemli adımlar attı. Bu konuda iktidara hakkını teslim edelim. İstanbul, Tekirdağ, Bursa, Gaziantep, Ankara, Kocaeli ve daha birçok ilde kurulan şehir hastaneleri son derece modernize edilerek hastaların hizmetine sunuldu. 

Şehir hastanelerinin kurulumu için bazı protokoller ve kriterler gerekiyor. Örneğin, sözleşmeye göre hastaneyi şirket temsilcisi yönetecek. Şirketler fizik tedavi rehabilitasyon, radyoloji, radyasyon onkolojisi, patoloji gibi hizmetleri Sağlık Bakanlığı'na satacak ve bedelini alacak. Şehir hastaneleri için Sağlık Bakanlığı ile şirketler arasında imzalanan sözleşme özel hukuka tabi.  

Belki de Trabzon Tabipler Odası’nın açıklamasında yatan gizem bu kriterlerde gizli. 

Ne dersiniz? 

 

Hepimizin bildiği bir gerçek var, salgın nedeniyle başta turizm olmak üzere birçok sektör büyük darbe aldı. Binlerce esnafımız kepenk kapattı, kapatmaya da devam ediyor. Sayısız iş yeri gün geçmiyor ki işçi çıkarıyor. İktidarın getirdiği işçi çıkarma yasağı bile delinerek çalışanlar kapı önüne konuluyor.

Türkiye’de 4 milyon 575 bin kişinin iş aramaktan vazgeçmesi işsizliğin düşmesinde en büyük etken. Çünkü iş yok. Kısaca geçen yıl salgın yoktu, turizmde işler yolundaydı, işsizlik 13,9’du; bu yıl salgın var, milyonlar işsiz kaldı, işsizlik yüzde 13,4 oldu.

Bu gerçekler ortada dururken TÜİK işsiz sayısının geçen yıla göre düştüğünü açıkladı. Salgın ile birlikte yaşananlara bakıldığında açıklanan rakam doğru mu?

Tabii ki muğlak ve kafalarda soru işaretleri yaratan bir durum bu.

Tarımda giderek akamete uğrayan Türkiye’de ‘umutsuzlar ve mutsuzlar’ ordusuna her geçen gün yenileri ekleniyor.

İŞKUR’un iş alım ilanlarından sonra kapısına gidin bakın, işsizliğin geldiği boyutu orada gözlemleyebilirsiniz. 

Artık rakamlarla, verilerle mutlu azınlık yaratma çabası hiç kimseyi mutlu etmiyor. Bu konuda alınacak radikal tedbirlerin başında da tarıma yatırım yapmak geliyor.