Ben diyeyim; “Göz göre göre”, siz deyiverin; “Göstere göstere”, birileri desin; “Bağıra bağıra” geldi Beşiktaş’taki alçak terör saldırısı... Çünkü; son zamanlarda bırakın “fısıltı gazetelerini”ni, kenara koyun bazı basın-yayın organlarındaki “üstü kapalı göndermeleri”, ya da yabancı istihbarat örgütleri tarafından “Spor alanlarında, ya da yakınlarında terör saldırısı olabileceği ihtimali” ifadeleri hiç de az seslendirilmemişti. Ama, ne acıdır, ne kadar düşündürücü, ne denli endişe vericidir ve de ne gariptir ki, öyle veya böyle tarif edilen bu vahşeti, katliamı, hain saldırıyı önleyemedik.

Bizim açımızdan baş ve birinci nedeni nedir? Bilir misiniz? Ben diyeyim; “bir şey olmaz” derecedeki ihmalkârlığımız, siz söyleyin; “kolay unutkanlığımız”, birileri desin; “gerekli tedbirleri almayacak dereceye bıraktığımız kaderciliğimiz!” Yani, bu alçakça saldırıyı organize eden, yapanlara kolaylık sağlayacak derecede gaflet ve dalalet içinde bulunduğumuz gerçeği...

* Dışımızdaki nedenler mi? O kadar çok ki! Eskiden beri var olanlar. Bunlara katkı yapan son zamanlardaki gelişmeler de cabası! Siz bu saldırının, Türkiye’nin yıllardan ben diyeyim “yaşatıldığı”, siz söyleyin “yaşadığı” bir yetki karmaşasını, çok başlılığı “inşallah uygulanır” diyerek yasal bir zemine oturtarak ortadan kaldırmak için TBMM’de adım attığı gün yapılmasını tesadüf mü sanıyorsunuz?

* Ya da, Gazze’ye yardım götürme hesabıyla Akdeniz’e salınan Marmara Gemisi’nde katliam yapan ve 20 milyon dolar kan parası alınarak, Türk mahkemeleri kanalıyla aklanan İsrail’in, bizim güneyimizde, Suriye ile Irak’ın ise kuzeyindeki toprakların birleştirilmesi ile kurulacak Kürdistan devleti hayalinden vazgeçip, TSK’nın son Fırat Kalkanı harekatı ile Büyük İsrail devleti düşünden uzaklaşma endişesinin yarattığı ortamın etkili olmadığını mı düşünüyorsunuz? Hem de genetik olarak yüzde 40’ının Yahudi ırkından olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış etnik bölücüler gerçeği ortada iken!

* Bir de bugün, “İkiyüzlü Batı” diye kelâm edecek, söz söyleyecek, manşet atacak derecede Avrupalıyı tanımadığı, bilemediği, anlayamadığı ortada olacak kadar geçmişi bilmeyen, sığ görüşlü siyaset ve devlet adamları ile basın mensuplarının varlığı ve bunların ihmalkârlıkların sebep olduğu acı gerçekler önümüze serilmiş iken... Yani, hatalarıyla Türkiye’ye çelik zincirli düşmanlar, karşıtlar oluşmasına, terör örgütlerinin güçlenmesine, hareket için güç ve geniş bir zemin temin etmelerine sebep olanlar yüzünden...

* En beteri ise; Türkiye ve Türk milleti “ateşte yanarken”, hâlâ siyasi ve kişisel çıkar hesaplarıyla, servetleri için ekonomik kaygılarıyla “derede yıkananlar” ortada iken!

* Ez cümle; ben önceliği “Kendini düşünmeyeni başkası hiç düşünmez” gerçeğine, Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin, “Her ne arar isen kendinde ara” diye uyardığı pencereden bakarım. Sonrasında da, kendilerine etnik Kürt bölücülüğünü şiar edinmiş, arkasında büyük hedefli İsrail ile O’nun dünyadaki sermaye gücü ile maşa haline getirdiği ABD, Avrupa ve Rusya başta olmak üzere yedi düvelden oluşan dışımızdakilere yani düşmanlar ile onların besledikleri hainlere göz atarım.

* Son cümle! Tekrar başa dönelim. Birkaç aydır, böyle bir saldırının olabileceğinden söz edilirken, uyarılar yapılırken, dünyada tüm terör hareketlerinin destekçileri güç sahibi ülkelerken, bu denli bir katliam göz göre “geliyorum” derken, nasıl böylesine bir boşluğa düştük de, gencecik evlatlarımızı Mehmet Akif’in tarifi ile “Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber”in yanına gönderdik. Kabul edemiyorum! Kabullenemiyorum! Kabulleneceğim de yok! Hiçbir zaman da olmayacak! Ve de “kader” deyip de geçiştirmeyeceğim. Bu halimle üzerime düşeni azami düzeyde yerine getireceğim. Sonrasında dün geceki Kandil’de olduğu gibi, gönlümü arşa açıp dua etmeyi sürdüreceğim: “Ey büyük Allah’ım; Düşmanlarımızı mahveyle; Hainleri def eyle; Gaflet ve dalalet içindekilere de akıl ve izan ihsan eyle!”