Dinlerken çok güzel laflar: “Çözüm süreci başladı, anaların gözyaşı dindi.” “OHAL kalktı, baskılar bitti. Köyümde özgürce yaşıyorum. Onlar konuşur AKP yapar.” Geçen seçimde bu sloganları çok duyduk. Hepsi yalan çıktı. - Seçimden sonra bir ay içinde 55 vatan evladımızı kaybettik. Yüzlerce binlerce araç yakıldı, bombalandı, emniyete ve askeri karargâhlara saldırıldı, yüzlerce iş yeri tahrip edildi...

Birçok il ve ilçemizde ‘özerklik’ ilan edildi. Bunları kim yaptı? Kim yaptırdı? Bu soruları öncelikle, bu sloganların sahipleri ve onların taraftarları ciddi ve dürüst birer insan olarak ele almak zorundadırlar. Çünkü söz konusu olan, vatan toprağıdır. Söz konusu olan, vatan evladının canıdır. Bütün vebal onların üzerindedir. Tabii ki böyle durumlarda gönül kör ise göz neyi görebilir ki? 7 Haziran seçimlerinden bir ay geçmeden her şey ters döndü. Bütün söz ve vaatleri yalan çıktı. - Mecburen ‘Özel Güvenlik Bölgeleri’ ilan ettiler.

Bu uygulama OHAL uygulaması değil midir? MHP haklı olarak “Sıkıyönetim ilan edilsin, bu terör halledilsin” diyor. Bunu demokratik bulmuyorlar. Mevcut şartlar ve kendi tepkilerine bakınca insan “Akıl bunun neresinde?” diye ister istemez soruyor. Devlet kurumları arasında koordineli, uyum halinde, birlikte hareket elbette daha faydalıdır. Dolmabahçe protokolü varken, bunun yapılması mümkün mü acaba? Bu da ciddi bir soru. Ciddi insanların bildirdiğine göre katil Öcalan ile, Sırrı Süreyya Önder ile, terör örgütüyle görüşmelere devam ediliyormuş.

75 uçakla başlayan harekat niye durdu dersiniz? MHP’nin “Çözüm süreci durdurulsun” teklifine “Hayır” diyenler, sadece iki gün sonra “Çözüm süreci buzdolabına kaldırılmıştır” diyebiliyorsa, yine sormak isteriz: “Akıl bunun neresinde?” Dikkat edilirse “Çözüm süreci iptal edildi” demiyor; yani ortalık durulunca, her an dolaptan çıkarılıp “Kaldığımız yerden devam” diyebilirler. Kaldıkları yer neresi? Bütün dünya duydu, “Özerklik ilanı”. “İnsanın fikri neyse zikri de odur” diye bir söz vardır. Her türlü kelime oyununa iyi dikkat etmekte fayda vardır. Şehit cenazelerinde AKP’lilere vatandaşlar haykırıyor: “Vekilim mutlu musunuz?” Cevap: “Tısss...” Gene de yola devam..!

***

Kasım’da tekrar seçim yapılacakmış, mecbur kalmışlarmış!!! Yaşı büyük olanlar 40-50 yıldır, çok sayıda seçim ve koalisyon gördüler. İstisnasız hepsinde Cumhurbaşkanı, ‘Hükümeti kurma’ görevini sırasıyla en fazla oy alan parti başkanına verirdi; o da birkaç gün içinde hükümet kuramazsa, hemen görevi Cumhurbaşkanı’na iade ederdi, görevi iade eden başkan daha partisine dönmeden hemen görev ikinci sırada fazla oy alan parti başkanına verilirdi...

Bütün bu süreçlerin ne başında, ne de sonunda Cumhurbaşkanları hükümet kurulması veya seçim yapılmasıyla ilgili hiçbir beyanda bulunmazlardı. Hükümeti kurma görevini ancak bir ay sonra alabilen bir Başbakan, 32 gün boyunca görüştüğü CHP’ye ‘birlikte koalisyon kurma’ teklifi yapmadıysa, bunun yerine “Seçim hükümeti kuralım” veya “Ben yalnız kurayım, sen beni destekle” demişse; hükümeti kimin kuramadığı, kimin kurdurmadığı, yeniden seçimi şimdi değil, daha bir ay öncesinden kimin planladığı açıkça ortadadır. Buradaki davranışla başlangıçtaki sloganların farkı kalıyor mu? Kimse erken seçim konusunda ne CHP’yi, ne de MHP’yi suçlamasın. Günaha girer.