Son yıllarda dış politikasıyla ve savunma sanayisi
teknolojileriyle bölgede etkin olmaya başlayan güçlü bir Türkiye tablosuyla
karşı karşıyayız. Özellikle Kuzey Irak, Suriye ve terörle mücadelede büyük başarılar
elde eden Türkiye, Akdeniz’de ve deniz ötesi hamle ve hareketlerinde de son
derece stratejik adımlar atarak tüm dünyada adından söz ettiren bir ilke haline
geldi. Mısır’da ve Libya’da doğru hamlelerle söz sahibi olan Türkiye, Doğu
Akdeniz ve Mavi Vatan hamleleriyle de etkisini ve gücünü ortaya koydu.
Yakın zamana kadar kendi sınırları içinde güvenliğini
sağlamakta zorluk çeken, terörle mücadelede yıllarca bir mesafe kaydedemeyen
bir ülke konumunda son birkaç yılda çok daha farklı ve etkili bir konuma
ulaşıldı.
Bu konuma ulaşılması noktasında 15 Temmuz sonrası içerdeki
hainlerin ve devlet düşmanların temizlenilmesi büyük bir etki yapmıştır
diyebiliriz. Verilen her türlü mücadele ve savaşta içteki işbirlikçilerin
sabotajları bu ülkenin yıllarca ileri bir adım atmasının en büyük engeli
olmuştur. Terörle mücadelede yıllarca boş dağların bombalanması ya da içerden
sağlanan istihbaratla operasyon bölgesinin temizlenmesi /boşaltılması
başarısızlığın tek nedeni olmuştur. 15 Temmuz sonrası alınan mesafe ve
başarılar ise ortada.
Türkiye’nin hızlı yükselişinin arkasındaki bir diğer önemli
unsur ise Milli ve yerli savunma teknolojilerinin, silah ve araç gereç ve
mühimmatlarının üretilebilmesi olmuştur. Düne kadar ve hala daha Alman G3
Piyade tüfeğini kullanan ordumuz artık Milli Piyade Tüfeği ile donatılıyor.
Hafif silah sanayinin de hızlı gelişimi ile yakın gelecekte tamamen milli ve
yerli silahlarla donanacak ordumuz ve güvenlik güçlerimiz çok daha etkili bir
hale gelecektir. Düne kadar İsrail’in ve Amerika’nın insansız hava araçlarına
ve onların sağladığı istihbarata muhtaç iken bugün kendi İHA/SİHA/TİHA’sını
yapan ve ihraç eden bir ülke konumuna geldik. Üstelik bu teknolojiler bugüne
kadar ki savaş ve savunma anlayışını kökünden değiştiren gelişmeler olarak
değerlendiriliyor. Bu sistemlerin üstün başarıları ise terörle mücadelede,
Kuzey Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Mısır’da yani bizzat sahada ispatlandı. Ve
bu hava sistemlerinin tüm yazılımları ve mühimmatlarını da artık kendimiz
üretiyoruz ve kontrol ediyoruz. Milli Elektrikli araba ve birçok sanayi
alanında büyük atılımlar devam ediyor. Tüm bunlar kendi kendine yetebilen ve
artık ürettiklerini dünyaya pazarlayan bir Türkiye gerçeğini ortaya koyan güzel
gelişmeler. Artık uzayın sınırlarını aşan, kendi uçağını, kendi helikopterini,
kendi savaş gemisini, tankını üretebilecek kabiliyete ve kaynaklara sahip bir
ülke konumundayız.
Tüm bu gelişmeler dünya ve dünyanın süper güçleri tarafından
ilgi ve şaşkınlıkla izlenirken, akıllara, yeni dünya anlayışında Türkiye süper
güç olur mu? Sorusunu getiriyor. Ancak süper güç olabilmek için öncelikle süper
bir ekonomiye sahip olmanız gerekiyor. Süper bir ekonomi içinde kaynaklarını
doğru kullanan, üreten ve pazarlayan konumunda olmak gerekir. Enerji anlamında
çok güçlü, hatta bağımsız olmanız gerekir. Türkiye doğal kaynaklar bakımından
zengin ancak bu zamana kadar bu kaynaklarını kullanmasına müsaade edilmemiş bir
ülke konumundaydı. Sadece Bor madeninin dünya rezervinin yüzde 70-80’i bizim
ülkemizde. Bu zamana kadar Bor’u çok kısıtlı ve cevher olarak
değerlendirebiliyorduk. Şimdi ise yüzlerce sektörde Bor değerlendirilmeye
başlandı. Daha dün Bor’dan lityum karbonat üretim tesisini açtık. İşte bu
lityum Türkiye’nin elektrikli arabasına batarya/pil olacak ve daha onlarca
alanda değerlendirilecek. Karadeniz’de 405 milyar metreküp doğalgaz bulundu ve
çıkarılma aşamasına geldi. Doğalgaz ve petrol aramaları umut verici
gelişmelerle devam ediyor. Alternatif enerji teknolojileri her geçen gün
gelişiyor ve potansiyelini artırıyor. Yani Türkiye artık geliştiriyor,
üretiyor, dünyaya pazarlıyor ve kendi kendine yeten bir ülke haline geliyor.
Sorumuzun cevabına gelince eğer bu hız ve ivmeyle devam edersek; EVET neden
olmasın…