Merhabalar.
Bir kaç gündür Rusya-Ukrayna savaşı ile ilgili haberleri
okuyoruz, görüntüleri izliyoruz, Ukrayna’da bulunanların sosyal medya
paylaşımlarından yaşadıklarına tanık oluyoruz.
Sürekli duyulan siren ve çatışma sesleri, yağmalanan
dükkanların ve bombalanmış binaların görüntüleri, daha önce binlerce insanın
yürüdüğü fakat şimdi bomboş olan geniş caddelerin kimsesizliği, sığınak olarak
kullanılan metro istasyonlarındaki halkın endişeli hali ve bu yüzyılda bir
metro istasyonunda, savaşın ortasına doğan minik bir yavrunun masumiyeti, böyle
bir dünyaya doğan yavru gibi böyle bir dünyada savaş silahları ile hayatını
kaybeden miniklerin kanlı ve cansız bedenleri ile yüreklerimiz dağlanıyor.
Aynı yerde; bir yandan salgın hastalık nedeniyle maskeli,
bir yandan savaş nedeniyle endişeli bir şekilde sıralanmış çocukların beden
dilleri ve bakışları bize konuşmadan da yüzlerce cümle kurulabileceğini
öğretiyor.
Sahibi ile sığınakta bulunan bir köpeğin kaygı dolu
bakışları, patlayan benzin istasyonlarından yükselen alevlerin izlerken bile
hissedilen yakıcılığı, gece olmasına rağmen ateşle aydınlanmış gökyüzünün alev
topuna dönmüş hali içimizi sızlatıyor.
Bir hastaneye saldırı görüntüleri, penceresinden nefes
alan hastaları görmek yerine gördüğümüz dumanlar ve yükselen alevlerin
hissettirdikleri, otopark alanlarını sığınak olarak kullanan insanların
çaresizlikleri canımızı yakıyor.
Vedalaşan eşler, anne-babalar, çocuklar, sevgililer gibi
yan yana mücadeleye koşan aile üyelerinin görüntülerine tanık olmak, yanında
sevdiğini kaybetmeyi göze alarak vatan savunması için mücadele verenlerin
hissettiklerini düşünmek, bu nasıl bir dünya ve bu nasıl bir zaman diye
sorgulatıyor.
Bunca yıl yaşadıklarını olduğu gibi, bir kaç parça
eşyalarını da bir valize sığdırıp ülkelerinden ayrılmak zorunda kalanların
çaresizlikleri, geride bıraktıklarından ayrılışları buradan bile yüreklerimize
dert oluyor.
Bizler bu kadarına bile dayanamazken, herhangi bir
nedenle orada bulunan sevdikleri için farklı ülkelerde endişe içinde
bekleyenleri, haber alamayanları, şu an için ülkesine getirme imkanı
bulunamayanları düşündükçe hissedilen çaresizlik empati ile bile zorlayıcı
geliyor.
Bu yüzyılda, bu çağda, yaklaşık iki yıldır tüm dünyayı
etkisi altına almış bir salgından henüz kurtulamamışken, küçük dünyalarında
hayatlarına devam eden insanları, büyük dünyalarındaki sorunlara alet eden
zihniyeti, hangi neden, hangi amaç, hangi ideoloji, hangi menfaat, hangi
düşünce haklı çıkarmaya yetebilir ki zaten? Yetmediği gibi savaşın kazananı
olur mu hiç? Savaş, savaşanların baştan kaybedeceği bir yol değil mi? Tarihte
hangi savaş kayıpsız ve zararsız sonlanmış ki? Şu anda yaşanılan savaş mı,
işgal mi, yoksa istila mı? Bu bile tartışmaya açık… Zorbalık ve silah güzel bir
sonun başlangıcı olabilir mi?
İşin ilginç yanı iki ülke arasında yaşanılanları Rus
halkı da onaylamıyor, müdahalelere rağmen halk protesto eylemlerine devam
ediyor. Bir Rus, elinde ülkesinin bayrağı ile diz çökerek Ukrayna halkından
özür diliyor, şampiyon Rus tenisçi Andrey Rublev kamera ekranına “Savaşa Hayır”
yazıyor.
Peki bu savaşı kim istiyor?
Herkes bu dünyada bıraktığı iz kadar var. Ülkeler ve
insanlar da öyle.
Sağlıcakla kalın.