Merhabalar. Salgında hasta sayımız artmaya devam ediyor.
Şikayeti olan herkesin test yaptırmadığını ve her hastada testin pozitif
çıkmama olasılığı da bulunduğunu düşünürsek, bu sayının çok daha fazla olduğunu
söyleyebiliriz. Ülkemizdeki ilk hastayı duyduğumuz günlerde hissettiklerimizle,
şu anda elli binlere ulaşan vaka sayısında hissettiklerimiz arasında ne büyük
fark var değil mi? Bir yıl bize korkuyu azaltmayı, kaygıyı yönetmeyi, endişeye
kapılmadan yaşamayı öğretti ama korunmayı ve salgına rağmen yaşamayı
öğretemedi.
Bu vakte kadar gayet güzel korunanlar ya çocukları veya
dikkatsiz bir aile bireyi ya da devam eden sosyal hayattaki yakınlık nedeniyle
enfekte oldular.
Artan vaka sayısı aynı zamanda bulaştıracak kişi sayısının
da artması demek. Şu anki tablo bile hastanelere yansımışken, daha fazlasını
hem sağlık çalışanları olarak bizler, hem de insan olarak hiç birimiz elbette
istemeyiz. Fakat sadece istememek ile bir sorunu çözmek mümkün değil, hepimiz
gayret göstermek zorundayız.
İş eleştirmeye gelince bunu hepimiz gayet güzel yapıyoruz.
Sistemi, yapılmaması gerekenleri, yapılanları, salgının yarattığı ekonomik
zorluğu, hastaneleri, hastalığı, ilaçları, aşıları, başkalarının davranışlarını
eleştiriyoruz, tabii ki eleştirelim ve doğru bildiklerimizi söyleyelim ama lütfen
önce kendimiz doğru davranalım, kulaktan dolma bilgilerle hareket etmeyelim,
kendimizi ve sevdiklerimizi korumak için korunmaya gayret gösterelim.
Maske+mesafe+hijyen diyoruz tam 1 yıldır. Hala maskesiz yan
yana oturanlar, karşılıklı sigara içenler, kapalı ortamlarda maskesiz-mesafesiz
bir araya gelenler, ben geçirdim zaten diyenler, nasıl olsa aşılandım,
korunmaya gerek yok diye düşünenler, maskesini uluorta yerlere bırakanlar,
sokaklara atanlar, böyle bir hastalığın olduğuna bu durumda bile inanmayanlar,
inanmakta güçlük çekeceğimiz şekilde ortak maske kullananlar, sen dikkat
ettikçe maskesiz en yakınında durmaya çalışanlar, hastalıktan korunmayı
korkaklık, korunmamayı da cesaret sananlar, problemi halk sağlığı ve toplumsal
sorun olarak görmeyenler, her sorumsuz davranışın başkasının canına kast
olduğunu anlamayanlar oldukça, hiçbir şeyi eleştirmeye de hakkımız yok. Çünkü
çuvaldızı başkasına batırmadan önce iğneyi kendimize batırmamız lazım.
Tüm bunlardan neden bahsettim? Onu da ifade edeyim. Her gün
saatler süren vizitlerimizde hastalarımızın yalnız kalmaktan sıkıldığını,
iyileşmemiş olmasına rağmen ısrarla taburcu olmak istediklerini görüyoruz.
Bazen dakikalarca yatması ve ilaçlarını kullanması için ikna etmek durumunda
kalıyoruz. Refakatçi gereken hastalarda hasta yakını bulamıyoruz. Odaya
girdiğimiz ve maske takmasını rica ettiğimizde “Ben maske takmayı sevmiyorum ya
da takamıyorum” gibi cevaplar alıyoruz. Yemeği, yatağı, suyun ısı derecesini,
yemekten sonra neden çay-kahve ikramı olmadığına kadar farklı eleştirileri
dinliyoruz. Ama neye dikkat etmedim, nerede hata yaptım, kimlere bulaştırdım,
kimleri riske attım demiyoruz. Nefes almakta güçlük çekenler varken varsın
birkaç gün odaya giren olduğunda istemediğim maskeyi takayım, yemekten sonra
çay içmeyeyim, yatağım evdeki kadar rahat olmasın ama iyi olayım diyemiyoruz.
Hep konfor alanımızda olmak, kalmak istiyoruz. Tabii ki hep en güzel şartlarda
olalım, insan olarak bunu hak ediyoruz ama lütfen önce korunmayı, korumayı
bilelim ve kendimizi eleştirelim. Hepimiz korunmak adına elimizden gelenin en
iyisini yapalım, gerisi zaten ilahi takdir.
Sağlıcakla kalın.