Öğrendik
mi?
Merhabalar.
Bir yandan
salgın, bir yandan hayat, ikisi de birbirlerine rağmen devam ediyor. Bu zaman
diliminde öyle şeyler gördük ki, “anlatılmaz yaşanır” desek yeridir. Anlatılsa
inanmazdık ama yaşadık, gördük ve inandık.
Birbirimizi
görmeden duramayız dediklerimizi görmeden durabilmeyi öğrendik. Ona sarılmak
dünyaya bedel dediklerimize, dünyada kalmak uğruna sarılamadık. Özlemi
burnumuzda tütenleri özlediğimizle kaldık. Gözünün içine bakmadan olmaz
zannettiklerimizin sesi ile yetinebileceğimizi anladık. Kimlerin bize iyi
geldiğini, kimlerin görmesek de olurmuş kategorisinde yer aldığını, hatta
kimleri görmemenin en iyisi olduğunu idrak ettik. Kimlerin aklımıza hangi
özellikleri, hangi yaptıkları, ne dedikleri ile düştüğünü ve aslında
taşıdıkları anlamın ne kadar olduğunu anladık.
Evlerde
toplandığımız kış gecelerinde birbirine karışan kahkaha sesleri yerine,
sessizliğin sesine alıştık. Özenle ağırladığımız misafirlerimiz yerine,
kendimizi ağırlamanın da hüner sayılacağının farkına vardık. Özel günler için
alınan ve kullanmak için sırasını bekleyen kıyafet, mutfak malzemeleri ya da şu
an aklınıza gelen her ne ise tüm bunlar için nefes alabildiğimiz her günün
“özel” olduğunu, hayatın “özel” olarak beklediğimiz günleri bize
sunmayabileceğini ve hiçbir şeyin bizden kıymetli olmadığını bir kez daha
anladık. Kalabalık masa başı sohbetleri yerine, insanın kendisiyle sohbet
etmesinin de kendini anlamak adına faydalı olduğunu gördük. Korkularımızı,
kaygılarımızı, endişelerimizi fark ettik, onlarla yüzleştik. Nelerin bizi mutlu
ettiğini, neleri yapmaktan zevk aldığımızı, “boş” vakitlerimizi nasıl
değerlendirebildiğimizi yani kendimizi çözdük. Yeni hobiler, alışkanlıklar
edindik, daha önce aklımıza gelmeyecek şeyleri denedik, yeteneklerimizi fark
ettik.
O kadar
dışarıda geçen ve bu düzende işleyen hayat akışlarımız ve evlerimizi otel gibi
kullanışlarımız vardı ki, “Evde kal” mesajını her mecrada “canım sıkılıyor,
evde vakit geçmiyor” mesajlarına dönüştürdük.
Yıllar
boyu çalışmaktan yorulduğumuzu, dinlenmeye ihtiyacımız olduğunu söyledik ama
zorunlu dinlenmelerin bu ihtiyacımızı karşılamadığını gördük. Düzenli bir işi
ve geliri olanlar için hayatın akışı aynı düzende devam ederken, günlük kazancı
ile yaşamını idame ettirenlerin yaşadığı geçim sıkıntısına şahit olduk. Geçen
zaman dilimini fırsata çevirip ek gelir sağlamak için evinde herhangi bir
alanda çaba gösteren, emek veren, üreten, ailesine katkı sağlayan ve “boş”
zamanlarını değerlendirenlerin önünde saygıyla eğildik.
Bu süre
içinde düşündüğümüz, uyguladığımız, yaptığımız ya da yapmadığımız her şeyin
yaşantımız boyunca oluşturduğunuz “biz” olduğunu anladık. Aslına ne olduğumuzu,
ne kadar olduğumuzu, duygularımızı, strese dayanma gücümüzü, yıkılışlarımızı, toparlanışlarımızı,
sevdiklerimizi, sevmediklerimizi, kendimize ne kadar tahammül edebildiğimizi,
ne kadar sevdiğimizi ve ne kadar şefkat gösterebildiğimizi gördük.
Hastalıklarda,
ölümlerde yaşanan acıların dertlere ortak olanlarla paylaşıldıkça azaldığını ya
da düğünlerde, eğlencelerde mutlulukların paylaştıkça çoğaldığını bilsek de,
tek gelip tek gittiğimiz ve yaşadıklarımızın sorumluluğunu tek başımıza almak
zorunda olduğumuz yaşam gerçeğiyle yeniden yüzleştik.
Hayatın
ileriye doğru yaşansa da geriye bakılarak anlaşıldığını bir kez daha, kafamıza
vura vura öğretti bize yine kendisi, yine hayat..!
O öğretti
de, biz öğrendik mi?
Sağlıcakla
kalın.