Merhabalar. Geçen hafta bir arkadaşımın paylaşımı ve
paylaşımdaki olaydan etkilendiğini yazmasıyla dikkatimi çekti bu haber, sonra
ayrıntısı ile okudum.
Olay 2012 Londra Olimpiyatları 3000 metre koşusunda geçiyor.
Kenya’yı temsil eden atlet Abel Mutai, İspanyol atlet Ivan Fernandez’in önünde
yarışı götürüyor ve aralarında yarış boyunca ciddi bir çekişme yaşanıyor.
Bitmesine birkaç metre kala Kenyalı atlet Mutai, bitiş çizgisini geçtiğini
düşünerek koşmayı bırakıyor. İspanyol atlet Ivan, Mutai’nin hata yaptığını,
çizgiyi geçtiğini düşündüğünü fark ediyor ve önce sözlü uyarıyor, İspanyolca
anlamadığını fark edince de ilerlemesi için sırtından iterek yarışı birinci
tamamlamasını sağlıyor.
Yarıştan sonra bir gazeteci, “Elinizde birinci olma fırsatı
varken kazanmasına izin verdiniz, bu davranışınız nedeni nedir?” diye
sorduğunda Ivan Fernandez, “Kazanmasına izin vermedim, o zaten kazanmıştı”
diyor. Gazetecinin “Ama
kazanabilirdiniz!” ısrarına da “Zaferimin değeri ne olacaktı? Madalyanın onuru
olur muydu? Annem ne düşünürdü?” diyerek cevap veriyor.
Yarış sırasında dikkat ve konsantrasyon da sporun bir
parçasıyken ve bunu fırsat bilip birinci olsa sportmenliğe aykırı bir davranış
kabul edilmeyecekken Ivan’ın bu hareketi, bir yarışı birinci bitirmektense,
nasıl bitirdiğinin önemli olduğunu gösteren, koşu görüntüsünde bir ders hepimiz
için.
Stres anında insan en doğal hali ile bulunur, ne ise odur.
İrdeleyebilir, ayrıntıları düşünür ama stresi ortadan kaldırmak için çözüme
giden her yol da mübah görünür. Kim bilir kaç zamandır hazırlandığı yarıştaki
hedefi birincilik olan Ivan’ın bu en stresli halindeki tavrı, aslında tüm
hayata bakışının özeti.
Evet isterse kazanabilirdi ama bu kazanç annesinin ona bu
yaşına kadar öğrettiği, “Sonucun değil sonuca giden yoldaki tavrının mutluluk
vereceği, bir onurlu duruşun yüzlerce başarı gibi gözüken ama aslında
zaaflardan ya da açıklardan faydalanma olan tavrından daha kıymetli olacağı ve
başkalarının kusurları üzerinden elde edilen başarının gerçek bir başarı
sayılamayacağı” öğretilerinden daha kıymetli olabilir miydi ya da tüm bu
kazançları bir madalyaya değişmeye değer miydi?
Annesi ile ilgili cümleyi “sosyal baskı” olarak değerlendirenler
de olacaktır elbette ama o stresli anda gerçekleşen bu tavır, ancak iyi
yetiştirilmiş bir evlattan beklenir. Yarışın en kontrolsüz olunabilecek son
dakikalarına yakın zamanında atletin aklına gelen anne, aynı zamanda annelerin
ne kadar etkin olacağının da kanıtı.
Çocuklara kendileri ya da yaşamla ilgili, ebeveynleri ve
özellikle de anneleri tarafından söylenen cümleler, bir süre sonra onların iç
sesi haline geliyor. Olumlu cümleler katkı sağlarken, olumsuz cümleler kendini
sevemeyen çocukların yetişmesine neden oluyor. “Sen zaten hep böylesin,
beceriksizsin, yapamazsın, hep aynısın” gibi ifadeler “Ben zaten hep böyleyim,
beceriksizim, yapamam, hep aynıyıma” dönüşüyor. Yani onlarla iletişimdeki her
ifade çok kıymetli.
“Bir insanın çocukluğu anavatanıdır” denir ya hep. Bu
anavatanda ne ekilirse o biçileceğini de unutulmamalı. Ivan’ın bu koşuda elde
edemediği somut madalya, soyut hali ile
hem kendisinde, hem de özellikle annesi başta olmak üzere ailesinde duruyor.
Tüm başarısızlıklar da böyle değil mi aslında? Kime göre, neye göre? Sağlıcakla
kalın.