Geçtiğimiz cuma günü ekip arkadaşlarımla, Covid servisinde
yatan hastaları değerlendirdiğimiz günlük vizitimizi yapıyorduk. Vizit süresi
uzadıkça tulum, maske, gözlük ve siperliğin verdiği rahatsızlık da arttığı için
son dakikalar hep zor geçer.
Sondan bir önceki odaya, hastanın maskesini takmasını rica
ettikten ve taktığını gördükten sonra girdim, nasıl hissettiğini ve şikayeti
olup olmadığını sordum. Orta yaşın biraz üzerindeki hastamız, yatışının
9.gününde olmasına rağmen oksijen ihtiyacı halen devam ettiği için, yürümekte
biraz zorlandığını ifade etti. Geçirdiği zor günlerin geride kaldığını fakat
biraz daha zamana ihtiyacımız olduğunu anlatırken, cuma namazına gitmek
istediğini belirtti. Ben de şu anda hem tam anlamıyla iyileşmediği için, hem de
bulaştırıcılığı devam ettiğinden bunun mümkün olamayacağını söyledim. Biraz
öfkeli bir şekilde taburcu olmak istediğini, benim yüzümden 2 hafta cuma
namazına gidememiş olacağını belirtti ve “Bütün günahı da senin olacak, ona
göre” dedi. Bir kez daha neden gidemeyeceğini ve toplum sağlığı açısından doğru
olanın şu anda orada olmaması gerektiği olduğunu, belki de gitmemekle daha
fazla sevap kazanmış olabileceğini anlattım ama pek de ikna olmuş görünmüyordu.
Onun bana yüklediği bütün günahları(!) alarak odadan ayrıldım.
Çıkarken de takip sürecinde yapılanlarla nereden nereye geldiğini, şu anda hala
yatıyor olmasının ne kadar doğru bir karar olduğunu, aynı düşüncede dışarıda da
bulunanlar olabileceğini, aylardır devam eden bilgilendirmelere ve mücadeleye
rağmen, bugün geldiğimiz noktanın tahmin edemeyeceğimiz sebeplerini düşündüm.
Daha ne yapmak gerekir, nasıl anlatılır, nasıl eğitilir diye
sorgularken son hasta odasına da yine önce “Maskenizi takar mısınız lütfen?”
uyarısıyla girdim.
Bir önceki hasta ile yaklaşık aynı yaşlarda, genel durumu
iyi, oksijen ihtiyacı artık kalmayan hastamıza nasıl hissettiğini, ek bir
şikayeti olup olmadığını sordum. Bizim açımızdan taburcu olmasına engel bir
durum kalmadığını, sonrası için neler yapması gerektiğini anlatırken sesi titreyerek
“Anlattıklarınıza özenle dikkat edeceğim. Sayenizde nefes alabildim, Allah
sizlerden razı olsun ve hepinizi korusun. Tüm emekleriniz için çok teşekkür
ederim” dedi. Bu duyarlılık, dua ve teşekkür bana bir önceki odada
hissettiklerinden sonra o kadar iyi geldi ki, saatlerdir üzerimde olan ve hep
sona doğru ağırlığını hissettiğim kişisel koruyucu ekipmanın rahatsızlığını
hissetmedim bile.
İki farklı oda, iki farklı hasta, iki farklı insan ve iki
farklı bakış açısı. Aslında iki farklı dünya...
İbadette hassasiyet elbetteki çok güzel, çok anlamlı ve
inanılmaz kıymetli. İyi hissetmiyor olmasına rağmen bir görevi yerine getirmeye
çalışmak da aynı şekilde ne büyük ve takdir edilecek bir teslimiyet. Fakat
neyi, ne için yaptığını bilmek de önemli. Belli ki olayın ne olduğu,
bulaştırılabileceği, bulaşırsa neler olabileceği tam anlamıyla idrak
edilememiş. İbadet boyutuyla değerlendirdiğimizde, bunun bir de “kul hakkı”
kısmı olduğu düşünülmemiş.
Bunu neden anlattım? Çünkü aynı durumda olabilecek
başkalarının da bulunacağını düşündüm. Eğer size karantina önerilmişse lütfen
kalabalık yerlerde bulunmayın, diğer insanları riske atmayın.
Sağlıcakla kalın...