Merhabalar,
Birkaç gün önce bir hekim arkadaşımızın iki hasta yakını
tarafından darp edildiğini, bileğinde ve parmağında kırıklar oluştuğunu üzülerek
okudum. Acil serviste gece 3’te meydana gelen bu olay gibi, belli periyotlarla
hekime şiddet olaylarını okuyoruz. Şiddetin hiç bir mantıklı ya da hoş görülebilir
bir açıklaması olamaz. Kime ve neye karşı olursa olsun kabul edilebilir bir
tarafı da. Hekime şiddet çok ayıp ve üzücü ama mesleğin ötesinde insana
şiddet yürek sızlatıcı.
Tıp fakültesi yazma kararı verirken ne kadar çok çalışmam
gerektiğini biliyordum ama uykusuz geçecek gecelerimden, sabahlara kadar ders
çalışıp gireceğim yazılı ve sözlü sınavlardan, sinemaya gidelim dediklerinde “komiteye
az kaldı, ders çalışmam lazım” diyeceğimden, kütüphanelerde bu kadar vakit
geçireceğimden, özel günlerde bile kitaplarımı yanımdan ayırmayacağımdan haberdar
değildim. İlk anatomi dersinin heyecanını, ellerimizde dolaşan insan
kemiklerini, kadavra ile ilk karşılaşmamı ve hatta kokusunu (içinde
bekletildiği formaldehit nedeni ile), ilk girdiğim ameliyatı ve yaşadığım
heyecanı, ilk hasta muayene edişimi, ilk dikiş atışımı, ilk nöbet tutuşumu, ilk
acil hasta karşılayışımı, ilk kez yanımda hasta exitus olduğunda (vefat
ettiğinde) hissettiklerimi, ilk kez yardım için bir hastanın elimi tutup
gözümün içine bakışını yıllar geçse de unutamam ve duygularımı da binlerce
cümle kursam anlatamam.Çocuk sayılabilecek yaşta verdiğim tıp okuma kararının,
aslında tüm hayatım için verdiğim çok önemli bir karar olduğunu o yaşlarda
çoğumuz gibi bende anlayamamıştım bile. Okulda geçirdiğim yıllarla birlikte, aldığım
sorumluluğun her geçen gün arttığını ve hata kabul etmeyecek bir iş yaptığımız
için titiz davranmamız gerektiğini öğrenmiştim, diğer tüm arkadaşlarım gibi..
Fakülteyi bitirip hekim olduktan sonra da bitmemişti ki her
şey, önümüzde “tıpta uzmanlık sınavı” vardı. Bundan sonrası daha bilinçli
tercih yapma zamanıydı, kimimiz bu sınava girmeyi, kimimiz girmemeyi tercih etti,
kimimiz asistan ve sonrasında uzman oldu, kimimiz pratisyen hekim olarak devam
etti, kimimiz aile hekimliğini, kimimiz acil hekimliğini, kimimiz koruyucu hekimliği,
kimimiz idari görevleri tercih etti, bazılarımız da tamamen farklı sektörlerde
çalıştı. Nerde olursak olalım, nerde çalışırsak çalışalım hepimiz bu meşakkatli
yollardan geçtik. Eğitim sürecimizden sonra çalışma hayatımız boyunca
tuttuğumuz nöbet ve icaplarımızda gece boyunca çalan telefonlarla uykusuz
kalsak da, sonrasında çalışmaya devam ettik. Sizlere poliklinik hizmeti
verdiğimiz ve bizi yorgun gördüğünüz bir gün, bir gece önce icapçı olup hiç
uyumadan ertesi gün hasta bakmaya devam ettiğimiz günlerden biri olabilir. İcapta
(evde olup gerektiğinde hastaneye gittiğimiz durumlarda) uykunun en tatlı
yerinde çalan telefonla sıcak yatağımdan kalkıp hasta bakmaya giderken ne zaman
zorlansam, kendime “hasta olmak da vardı, bir hastaya yardımcı olmak, derdine
derman olmak için gittiğini unutma” derim. Sizler bizim için kıymetlisiniz. Bizlerinde
sizler gibi moralimizin bozuk, canımızın sıkkın, bizim ya da sevdiklerimizin
sağlık problemlerinin olduğu zamanların bulunabileceğini hatırlatmış olalım. Etrafında
tıp öğrencisi olanlar yaşadıklarımızın çoğuna şahit olmuşlardır. Bizlerde
birilerinin evladı, kardeşi, eşi, anne-babası, sevdiğiyiz. Her canımız
acıdığında sevenlerimizinde canı acıyor.
Geçen hafta hekimliğin zaman, mekân kavramından bağımsız çalışmayı
gerektirdiğini ve insanlara yardımcı olmanın verdiği mutluğu anlatmışken bu
hafta tekrar bunları yazmak istemezdim aslında. Ama okuduğum haber doktor beyin
canını acıttığı kadar beni de acıttı ve incitti. Şiddetin hayvana, çocuğa,
kadına, erkeğe yani hiç bir canlıya yakışmadığı çok açık. İnsani bir yaklaşım
olmadığı da öyle. Şiddet uygulayanları kınadığımı, bu davranışın doktor beye
karşı değil, şiddet uygulayanın kendi kişilik özelliklerine ait ilkel bir yaklaşım
olduğunu düşündüğümü ifade ederek, bir daha sağlık sektöründe şiddet
içeren haberleri okumayacak olmayı diliyorum.
Sağlıcakla kalın..