Merhabalar.
“Biz geldik” diyerek başladı yıllar önce yaşadığımız yeri
ilk kez göreceğimiz ziyaret. Anılarımızda kalmış Divriği’ye kavuşunca ne
yapacağımızı şaşırsak da, öncelikle o vakitlerde yaşadığımız evi görmek
istedik.
Uzak mesafeler yakın geldi, geniş yollar dar. Oyun
oynadığım bahçedeki anılar canlandı gözümde. Bisiklet sürdüğüm iğde kokulu
sokaklarda rüzgarı yüzümde hissederek yürüdüm bu kez. Hemen arka binadaki
dostları aradı gözüm. Yıllar önce ayrılmış olduklarını bilsek de anıların
bulunduğu, 3 farklı evin baktığı avluyu görmek istedik. Hep birlikte kapıya
yaklaşınca yeni ev sahipleri tarafından aynı sıcaklıkla içeri davet edildik.
Tanımadıkları insanların anılarını keyifle dinleyen, ne ikram etsek telaşına
düşen, sohbetlerine doyum olmayan güzel yürekli insanlarla karşılaşınca 5
yılımın geçtiği bu küçük ilçenin neden bende derin izler bıraktığını bir kez
daha anladım.
Oradan ayrılıp çocukluğumuzun Safiye teyzesine uğradık.
Gözümüz Bekir amcayı aradı ama bulamadı. Onu cümleleriyle yad ettik, anılardan
bahsettik, hasbihâl ettik. Geçen zaman hepimizden bir şeyler götürse de,
sevgimizden hiçbir şey almadığını hep birlikte idrak ettik.
Ardından okulumuza, Cumhuriyet İlkokulu’na gittik.
Şimdilerde sanat evi olarak kullanılan bu güzel binanın ahşap döşemelerinde yürürken
kulağıma gelen sesi, kapıdan girince aldığım kokuyu, sınıfa vuran güneşin
gözlerimi kamaştırmasını iliklerime kadar hissettim. Sevgili öğretmenim
rahmetli Mehmet Mahir Önder’in sınıfa girişini, şefkatli yaklaşımını, bahçede
oynadığımız oyunları, merdivende çekildiğimiz toplu fotoğrafları hatırladım.
Ders zilinin çalmasıyla oluşan o tatlı telaş geldi aklıma ve kulaklarımda
teneffüsteki o neşeli sesler ile okuldan ayrıldım.
Sağlı sollu konakların sıralandığı, çocukken bile
yürümekten keyif aldığım, her yolun bir sonrakine bağlandığı sokaklarda adım
atmanın tadına doyamadım. O avlularda geçen vakitlerimi, sedirde oturup
bahçedeki kayısı ağaçlarını seyre daldığım anları, etrafında sarma
yapraklarının sıralandığı iç tepsilerinin hazırlanmasındaki dayanışmayı,
samimiyeti, iyi niyeti ve huzuru hatırladım.
Çocukluğumuzun en güzel alışveriş merkezi olan “Çarşı”
vardı şimdi sırada. Yürürken geçmişteki hallerini düşündüm. Ortaokulda iken
ders çalışmak için götürdüğüm kitabımı onlarda unutunca üzerine “Bir daha kitabını
orada burada unutma” yazan Tamer’le yıllar sonra ilk kez çarşıdaki iş yerinde
karşılaştım, bunu da ona hatırlattım. “Kurşun kalemle mi yazmıştım?” diye
sordu, evet dedim, güldük ve tekrar görüşme dileğiyle hep birlikte oradan
ayrıldık.
Ardından aile dostlarımız İsmet abinin mağazasına
uğradık, Şevki amcayı rahmetle andık, gece ailecek gittiğimiz pikniklerimizi
anlattık, yıllar geçse de samimiyetin baki olduğuna hepimiz şahit olduk.
Sonrasında; özlediğim, nice güzel günler yaşadığım,
ortaokulda 3 yılımı geçirdiğim Divriği Lisesi’ni görmek için yola çıktım,
ortaokul öğrencisiyken arkadaşlarımla yürüdüğüm yollardan yine yürüyerek ve o
günleri anarak okul sahasına ulaştım ama sadece boş bir alanla karşılaştım.
Yeni bir lise yapılmak için yıkılan binadan arta kalan taşlar ve etraftaki
ağaçlar dışında bir de sadece hatıralarımın kaldığını anladım.
Söyleyecek o kadar çok şey var ki, ne yazmakla biter, ne
de anlatmakla. İnsanıyla, samimiyetiyle, yollarıyla, iğde ağaçlarıyla,
Ulucami’siyle, kalesiyle, vadileriyle, konaklarıyla bana iyi gelen Divriği. İyi
ki anne-babamın tayini nedeniyle yolumuz sana düşmüş, iyi ki bu hisleri bize
yaşatmışsın.
Güzel Divriği ve Divriği’lere sonsuz teşekkürler.
Sağlıcakla kalın.