SON DAKİKA
SON DAKİKA


Eylül...
21.09.2020

 
Merhabalar,

Çok sevdiğim sabah vakitlerinden birine daha uyanmanın şükrü ile başladı bu yeni gün. Mevsimlerden sonbahar, aylardan eylül, vakitlerden seher... Serin bir pazar sabahında, gece yağan yağmurun ferahlığı kaplamış her bir yanı. Temiz hava kokusu ile birleşen deniz kokusunun verdiği huzurun tarifi yok. Dalga seslerine karışan kuş cıvıltıları, bu güzel vaktin yeni bestelenmiş senfonisi gibi adeta. Sessizliğin de bir sesi olduğunu ilk kez bu sabahlardan birinde fark etmiştim çok yıllar önce. Sessizliğin sesini dinlemenin, en güzel bestelerden bile daha etkileyici olduğunu keşfetmem de zaman almıştı. Şimdi gün, tan yerinin ağarmaya başlamasıyla ilk ışıklarını hissettirirken, biraz önce gördüğüm silüetler de bir bir varlıklarını göstermeye başlıyor, önce en yakınımdakiler, sonra yavaş yavaş uzaktakiler. Dalgalarla gelen hafif rüzgar serinliğini tende hissetmek, denizin sıkıca sarılması gibi adeta. Bulutlar, gökyüzünün uçsuz bucaksız özgürlüğünü hatırlatırcasına yavaş yavaş belirirken, daha uzakta kayalara çarpan büyük dalgaları da görebiliyorum artık. Yeni günün tüm varlığıyla gelişine tanıklık etmenin keyfini anlatmak zor; bir doğuma şahit olmak, emekle üretilmiş bir şeyi ilk kez görmek, bir oluşumun ilk adımlarını atmak gibi.

Aydınlanan gün ile yerde gördüğüm iki sarı yaprak, mevsimin artık sonbahar olduğunu tüm çıplaklığıyla hissettiriyor. Bu koca dünya içinde ufacık iki sarı yaprağın bile bunu hatırlatmayı sağlayacak bir görevi olmasına hayret ediyorum.

Karanlıkken her yer, aslında tüm bunlar da yerli yerinde dururken, kiminin orada olduğunu öncesinde bilsem de varlıklarını hissetmekten öteye geçemezken, gün ışığı her birine anlam katıyor ve onları ortaya çıkarıyor. Karanlıkta da her şey yerli yerinde iken varlıklarını bilmek yetmiyor. Doğan yeni günün ışıkları olmasa bir anlamı var mı uzaktaki dalgaların, etraftaki teknelerin, gökyüzündeki bulutların, havada süzülen kuşların, yerdeki iki sarı yaprağın ya da ayın ve mevsimin? Sonbaharın güzelliği, eylülün hissettirdikleri günün ışıkları ile anlamlı. Yaşama bakış gibi değil mi bu da bir nevi aslında? Gün ışığı gibi aydınlatabilirsek hayatımızı, o zaman görebiliriz tüm güzellikleri, o zaman anlam kazanır karanlıkta bıraktıklarımız, o zaman varlıklarını hissederiz farkında olmadıklarımızın. Yoksa ne anlamı kalır mevsimlerden sonbahar, aylardan eylülün?

Eylül. Hazan, hüzün, değişim, dönüşüm, yaprak dökümü. Ait olduğu mevsimin adında “son” olsa da aslında bitiş gibi yeni bir başlangıcın da habercisi. Son gibi, baharı da içinde saklayan Eylül.

Yeşil yaprakların sarıya döndüğü, sarı yaprakların dalından koptuğu, kopan yaprakların tekrar toprağa karışıp yeniden can bulmaya katkı sağladığı döngünün başlangıç ayı. Hafif kızıllıkla başlayıp yeşile dönen ufacık bir filizken zamanla önce sarı, sonra un ufak olan kuru bir yaprağın yaşamına benzer değil mi aslında ömür? Sonbaharda dökülen yapraklar gibi değil mi kaybedilen hayatlar? Hayatın döngüsünü hatırlattığı için mi eylüle yüklenen bu hüzün? Bu mevsimin güzelliklerini zevkle seyre dalarken ve bu güzelliklerde kaybolurken yüreğe düşen gam, belki de bu yüzden..

Şimdi çayımı yudumlarken, masmavi ve hafif çırpıntılı denizi, bulutlarla kaplı gökyüzünü, balığa çıkmak için hazırlanan tekneleri, kapının önünde dolaşan buraya ait sevimli kedileri, rüzgarın kendini hissettirecek kadar hafif hali ile yerde hareket eden bu iki küçük sarı yaprağı keyifle izleme vakti.

Yeni günle yeni güzellikler katılsın hayatımıza. Mevsimin “son” olmadan sadece baharı, eylülün “gam” olmadan sadece güzelliği hep var olsun.
Sağlıcakla kalın..

 

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap