Ülkemizdeki
Covid-19 salgınında iki ayı geride bıraktık. Corona virüs ailesi daha önceden
bildiğimiz bir virüs grubu olsa da, yeni tanımlanan tipiyle oluşan hastalığı
önce bizler diğer ülkelerdeki seyri ve bilimsel verilerle anlamaya, daha sonra
da anlatmaya çalıştık. Virüs bulaşmasını engellemek için hep birlikte uyguladığımız
önlemlerle, bugün vaka sayısının belirgin azaldığı noktaya geldik. Zaman zaman
günlük bildirilen vaka sayılarında ufak oynamalar olsa da azalma olduğu aşikar.
Artık normalleşme sürecini ve buna bağlı değişiklikleri konuşur olduk.
İlk
olarak bu normalleşme sürecinin, salgın öncesindeki eski normallerimizden
farklı olduğunu kabul etmemiz gerek. Yani eski normallerinizi şimdilik unutun!
Toplum bağışıklığımızın isteğimiz düzeyde olmadığı ve henüz azalma olsa da yeni
vakaların bulunduğu bu zamanda, salgın öncesindeki normal hale dönmemiz şu an
için mümkün görünmüyor. Bundan sonraki süreç aslında, tüm korunma
önlemlerimizin devam ettiği ve bu önlemlerle yaşamaya alışma sürecimiz olarak
düşünülebilir. Normalleşme için atılan her adım, virüs bulaşma riskinin devam
ettiği fakat bu risk altında önlem alarak yaşamamız demek. Yani yine mümkünse
evde kalmaya devam etmek, mümkün değilse
de gereğini yaparak, kurallara ve önlemlere uyarak hareket etmek zorundayız.
Geldiğimiz
bu noktada, 65 yaş üstü ve 20 yaş altının sokağa çıkma yasağı ile evde
tutulmasının ve kalabalık oluşturacak toplu aktivitelerin kısıtlanmasının
katkısı çok büyük.
Oluşturduğumuz
yeni normallerle yavaş yavaş azalan fakat devam eden virüs bulaşma riski
altında yaşamayı öğrenme becerimiz, bir nevi bu sürecin ne kadar devam
edeceğinin göstergesi olacak. Eğer bizler bu önlemlerle yaşamayı öğrenir ve
tedbiri elden bırakmamaya devam edersek, bir süre sonra ortada bulaşacak virüs
kalmayacak. Fakat önlemler konusunda gevşek davranır ve rehavete kapılırsak,
bulaşma zincirini kıramadığımız için yeni vakalar ortaya çıkacak ve bu süre
uzayacak.
Bizler
yine zorunlu olmadıkça dışarıya çıkmamaya, maske takmaya, sosyal mesafeyi
korumaya ve ellerimizi sık yıkamaya dikkat etmek durumundayız. Maske
kullanırken dahi sosyal mesafeyi korumaya özen göstermemiz gerektiğini,
kullanılan maskelerin dış yüzeyine dokunmanın ellerimize virüs bulaşmasına
sebep olabileceğini de unutmamalıyız.
Alışveriş
merkezlerinin açılmasıyla kapılarda oluşan kuyrukları gördük, izledik. Zaruri
ihtiyaçlar dışında gitmemeli, özellikle kalabalık oluşabilecek bu alanlarda
ekstra özenli olmak gerektiğini bilmeli, aynı özeni güzellik salonları, berber
ve kuaförler için de göstermeliyiz. Asansör düğmeleri, kapı kolları, musluk
açma başlıkları, tuvaletler ve otomatik para çekme makineleri gibi birden fazla
kişinin elleriyle temas edebilecekleri her alanın risk taşıdığını da hatırda
tutmalıyız.
Kapalı
alanlarda daha dikkatli davranırken, açık alanlarda maske kullanımı konusunda
biraz daha rahat olduğumuzu görüyoruz. Açık alanda insan yoğunluğu ve hareketi
mevcutsa, hava akımı ve rüzgar, damlacıkların taşınmasına neden
olabileceğinden, sosyal mesafenin korunmadığı durumda kapalı alandaki riskin
açık alanda da devam ettiğini unutmamalıyız.
Yeni
normal şartlarımıza uyum, bundan sonraki süreci belirleyeceğinden biraz daha
sabır, biraz daha dikkat ve biraz daha önlemlere uyum konusunda hassasiyetli
olalım diyorum.
Sağlıcakla
kalın.