Merhabalar. Soğuk ve yağmurlu bir Ekim sabahındayım. Gökyüzü
henüz alacakaranlık. Yağmur tanelerinin çatıya vuruş sesi ile camdan akış
görüntüsü birbirini tamamlıyor. Ben ıslak ve yansıyan ışıklarla parlak
sokakları seyre dalarken, Badem camdan akan taneleri yakalamaya çalışıyor. Onun
sevimli hareketlerini görünce sevmek isteyerek yaklaşıyorum ama oyununu
bozmamak için vazgeçiyorum. Uzaktan, sadece gözlerimle, yüreğimde onu
hissederek, sessiz sedasız, bedeniyle temas etmeden seviyorum. O oyununa devam
ediyor, ben de her zamanki yerime oturuyorum.
Yanıbaşımda okunmak için bir süredir sırasını bekleyen
kitabı elime alıyorum. Bir kaç sayfa ile başlayan ilk okuma ile ilerleyen
sayfalara sürükleniyorum. Gün aydınlanıyor ama her tarafa ulaşan gün
ışıklarını, lambanın fazlalığını hissederek fark ediyorum.
Bir süre sonra Badem penceredeki damlalarla oynamaktan
sıkılıyor ve bu saatlerde hep yaptığım gibi onu sevmemi istiyor ama ben
daldığım kitapta ilerliyorum. Dikkatimi çekmek için diğer tüm kediler gibi o da
önce gövdesini bana temas ettiriyor, sonra kucağıma geliyor. Başını hafif hafif
okşuyorum ama kitabı okumaya da devam ediyorum. Bir kaç dakika sonra patisiyle
sayfalara dokunuyor, okumama engel olmaması için kitabı biraz daha yüksekte
tutuyorum.
Ardından sesini duymaya başlıyorum. İnce bir miyavlama ile
daha fazla ilgi istediğini anlıyorum, boynunu okşuyorum, susuyor. Kitabıma
devam ediyorum. Biraz sonra üzerimdekilerini çekiştiriyor, ısırmıyor ama
dişlerini kolumda hissediyorum. Daha fazla ne yapacak diye merak edip bu kez
bilinçli olarak onunla ilgilenmiyorum.
Bir süre hareketliliğini arttırıyor, atlıyor, zıplıyor,
sonra yere inip sırtının üzerinde kıvrılıyor. Onunla ilgilenmediğimi görünce de
kısa bir zaman sonra yanımdan ve odadan ayrılıyor. İçerilerde bir yerde vakit
geçiriyor, ufak tıkırtılar duyuyorum. Çok geçmeden bir şeyin düşme sesi ile diğer
odaya koşuyorum. Kitaplıkta aylardır duran bir kitabın yerde olduğunu
görüyorum, tabii ki Badem’i de başında.
Ona vakit ayırmam için gösterdiği çabanın yetmediğini
görünce kendince bir yol seçtiğini anlıyorum. Her canlı için bunu ifade etme
şeklinin farklı olduğunu düşünüp bu satırları yazmak için oturuyorum.
Kıymetli hissetmenin, ilgi görmenin, özel ve ayrıcalıklı
olmanın her canlıya iyi geldiğini düşünürken, ilgi gösterilmeyen ve değersiz
hissettirilen her canlının da kıymetli olmak ve kendi değerini göstermek için
bir çaba içinde olduğunu fark ediyorum.
Bunun bazen Badem gibi önce iletişim yollarını deneyerek,
iletişim kuramaz ise uzaklaşarak, yine yanıt alamaz ise ses getirici bir
davranış sergileyerek, bazen de sessiz kalıp sadece anlaşılmayı bekleyerek ya
da durumu olduğunu gibi kabul ederek, bazen başarılı olarak, bazen bir
farklılık yaratarak, aslında o güne kadar gördüğü, öğrendiği, bildiği en iyi
“kıymetli” olma yolunu kullanarak bunu yaptığını anlıyorum. Oysa değer,
başkasının verdiği bir şey değil ki? Verdiği olmadığı gibi, herkesin
aksettirdiğini alma biçimi. Kendini koşulsuz sevebilen herkes değerli.
Badem’in doğası gereği yaptıklarıyla insanın doğası gereği
yaptıklarını elbette kıyaslamıyorum çünkü yaratılış farklılıklarını biliyorum
ve bugün bana hissettirdikleri için teşekkür ediyorum.
Sağlıcakla kalın.