Londra’dan herkese selamlar.
Trafo koyacak yeşil yeri olmayan bir Kaşüstü’nden yüzde kırk
beşi park olan bir şehre gelince insan biraz etkileniyor. Londra, İngiltere’nin
ve Birleşik Krallık’ın başkenti ve en kalabalık şehri. Londra Belediye Başkanı Sadiq
Khan Pakistan kökenli bir Müslüman. 32 belediyeye ayrılmış Londra. Bizdeki
Büyükşehir Belediyesi gibi. Sistem olarak bize benzese de belediye yetkileri
çok fazla. Güvenlik, sağlık, eğitim ve sosyal hizmetler alanlarında belediye etkileri
oldukça fazla. Belediye sınırları içindeki; Resmi nüfusu 8 milyon gözüküyor.
Günde 5 milyon insan metro kullanıyor. Toplu taşımayı çözmüş
bir şehir. Dünyanın en eski metrosu burada. Konuşkan, enerjik ve yardımsever
bir millet. Her İngiliz ailesinin kimsesiz çocuklara, yardıma ihtiyacı olanlara
ayırdığı bir bütçesi var. Bu yardımları düzenleyen dernekler var. Yağmuruyla
ünlü bir şehir Londra. Biz rastlamadık ama yağmur yağarsa da suyun kimseyi
rahatsız etmeyeceği kesin. Zira yağmura göre dizayn edilmiş tüm altyapı ve sokaklar.
Çocuklarını muazzam bir disiplinle yetiştiriyorlar. Çocuklar
konuşmaya başlar başlamaz iki önemli cümleyi öğretiyorlar. “Evet, lütfen”,
“Hayır, teşekkür ederim.” Çocuklar bir şeyi istedikleri zaman lütfen kelimesi
olmadan istediklerini yapmıyorlar. Eğer söylemezse neyi unuttun diyerek lütfen
kelimesi ağızdan çıkana kadar sürdürüyorlar. Aynı şekilde teşekkür ederim
kelimesini de mutlaka çocukken alıyorlar.
Kazayla yolda birine dokunsanız yolda mutlaka özür
diliyorlar. Yardımsever ve güler yüzlüler bilinenin aksine. Yomra’da Londra
ya gideceğimi söylediğim bir abim “Ama İngiliz ajanıdır” demesinler dedi.
İngiliz ajanı değilim. Ancak şehircilik açısından farklı uygulama ve insan
odaklı yaklaşımının insan hayatını ne kadar kolaylaştırabildiği bir ajan
titizliği ile inceledim. Bu bilgileri aldım ve belki de şehrimin gelişmesi için
nelerin daha iyi yapılması gerektiğini yerinde deneyimledim. Çayı sütle içip,
ekmek tüketmeyerek beni benden alan güzel şehir tekrar görüşmek üzere...
Hoş çakal!