Felaket üzerine felaket…
Acı üzerine acı yaşanıyor…
Fakat hiç ama hiç ders almıyoruz.
Bir gün, üç gün acılarla yaşıyor, nedenlerini soruşturuyor, gerçeklerle yüzleşiyor, sonrasında bir dahaki felaket gelene kadar unutuyoruz.
Hep öyle olmadı mı?
Çok güzel bir söz vardır:
Hayatımızda işlediğimiz hataların çoğu, düşünmemiz gereken yerde hissetmekten, hissetmemiz gereken yerde düşünmekten ileri gelmektedir. (John Colbins)
Yaptığımız bütün hataların altyapısı işte bu sözdür.
Yakın tarihimiz sel felaketleriyle dolu!
Özellikle Karadeniz Bölgesi’nin doğusunda ve batısında
sürekli yaşanan büyük felaketlerde yüzlerce insanımızı kaybettik.
İşte son örneğini Bartın, Sinop ve Kastamonu’da yaşıyoruz…
Evet, bir yılda yağmayan yağmur neredeyse bir günde yağdı!
Fakat felaket neden insanlarımızın böylesine can ve mal
kayıplarına neden oldu?
Suçluyuz arkadaş!
Çünkü devlet kurumlarının denetleme zafiyetinde olması,
belediyelerin her türlü yapılaşmaya izi vermesi ve vatandaş olarak doğaya
meydan okuyan kaçak yapı alışkanlıklarımızla…
Suçluyuz arkadaş!
Topu kimse birbirine atmasın…
Doğa intikam alıyor…
Dereler isyan ediyor…
Denizler dolgu tecavüzü ile “Yeter doymadınız mı?” diye
haykırıyor…
…
Trabzon yakın tarihte bunu yaşamadı mı?
Beşköy’de yaşanan seldeki can kayıplarını, Akçaabat merkezli
seldeki felaketin acısını hissetmedik mi?
Peki ders alındı mı?
Dere yatakları ıslah oldu mu?
Değirmendere vadisi ne halde!
Bir şey olmaz demek mümkün mü?
Denizler, dereler hakkını alıyor bir gün!
Sıkıştırırsan, doldurursan, yok edersen onlar da işte böyle
isyan ediyor…
Kastamonu, Sinop ve Bartın’da yaşanan büyük felaket neden ve
nasıl oldu?
Allah’tan geldi evet…
Amma velakin ya tedbir!
“Sen tedbirini al takdiri Allaha bırak” sözü boşuna mı
denilmiş…
Var mı tedbir!
Bakın bir bilim insanı çok çarpıcı bir analiz yapmış…
Paleosismolog Dr. Ramazan Demirtaş, Bozkurt’taki felakete
ilişkin sosyal medyada çarpıcı bir grafik yayınladı.
Çok ama çok çarpıcı…
Sadece bu felaket için değil bundan sonra gelebilecek
felaketleri önleyebilmek ve tedbir alabilmek için önemli…
Resmen ders…
Paleosismolog Dr. Ramazan Demirtaş’ı dinleyelim mi?
Ezine Çayı’nda selin nasıl afete dönüştüğünü anlatıyor
Demirtaş…
400 metre genişlikteki yatağı 15 metre genişliğindeki yatağa hapsedersek, su da 7-10 metre yükselir, sonuç afet olur.
…
Haksız mı sevgili dostlar?
Şu grafiğe bakın…
Felakete işte böyle davetiye çıkarılmış!
Bu acılar da geçecek…
Oldu da bitti mi denilecek!
Bugüne kadar böyle denildi…
Ama gördük ki hiç bitmedi…
Bitmiyor…
Göz göre göre felakete davetiye çıkarılıyor…
Artık bu son olsun…
Karadeniz’deki bütün dere yatakları ciddi bir şekilde
yapılaşma olarak denetlesin ve yıkılması
gerekenler yıkılsın…
Kaçağı maçağı kalmasın…
Dere yataklarının felaket için birer canlı bomba olduğunu
görmeyen belediyelere, devletin kurumları gereken hesabı sözde değil özde yani
yaptırım olarak sorsun!
…
Uzun yıllar Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü yapmış sevgili
büyüğümüz Hüseyin Alioğlu, önemli bir noktaya parmak basmış...
Diyor ki;
“İlgililere duyurumdur. Ülkemiz son yaşanan doğal afetlerle
zor günler geçirmektedir. Bu aşamada bilhassa kırsal alan yaşayanları çok zorlu
doğal afetlerle karşılaşmaktadır. Bu olayları asgari ölçüde önlemek için
ihtisas birimlerine ihtiyaç vardır.
2004 yılında kapatılana kadar ülkemizde meydana gelen bütün
doğal afetlere anında müdahale eden bir Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü vardı.
Yetişmiş ve deneyimli personeliyle deprem, yangın, sel gibi doğal afetlere
anında koordineli bir biçimde müdahale etmek yeteneğine sahip bir kuruluştu.
Doğal afet bölgelerine ilk müdahale Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yapılır,
afet koordinasyon birimlerinin sevk ve idaresinde aktif rol oynardı.
Yaşanan son olaylar
göstermiştir ki böyle bir birime acil ihtiyaç vardır.
İlgililere önerimdir.
Ülke insanının her an yanında olan bu genel müdürlüğün zaman geçirilmeden
tekrar kurulmasıdır.
İlgileneceklerin bilgisine sunulur.”
Dikkate alınması gereken bir konu ve önemli…
…
Bakın Sadi Şirazi’nin güzel bir sözü var...
Der ki;
“Ders alınmazsa, her hata bir sonraki hatanın virüsü olur.”
Ne yazık ki virüs beynimizde yaşıyor!
Eskiden yaptıkları hataları hatırlamayanlar, aynı hataları
tekrarlamaya mahkûmdur derler dostlar…
İşte bugün o mahkûmiyet yaşanıyor…
Mehmet Akif, Safahat’taki kıssadan hissesinde ne diyor?
“Geçmişten adam hisse kaparmış...
Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
‘Tarih’i
‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
Tarih artık tekerrür etmesin dostlar!