Türkiye’nin
ABD ile arasındaki S-400 krizi
devam
ediyor...
ABD
“Alma” diye tehdit ediyor...
Türkiye
“ Artık geri dönüş yok. Alınmıştır” diye geri
adım
atmıyor...
Görülüyor
ki ABD ile Türkiye arasındaki gerginlik sürecek...
Nereye
kadar gider bekleyip görelim...
S-400’lerle
ilgili araştırmacı yazar Murat Bardakçı’nın
“S-400’ler
ve haysiyet meselesi” başlıklı değerlendirmesini çok önemli görüyorum..
Okunması
gereken bir analiz..
Sözü
Bardakçı’ya bırakalım;
***
Rusya’nın
S-400’leri teslim tarihi yaklaştıkça hem
Amerika’yı,
hem de “Adamlar ambargo koyacak olurlarsa ekonomi nice olur?” derdine düşen
bizdeki bazı zevâtı bir telâştır aldı...
Amerika’ya
senelerdir “Kaç para ise ödeyelim, sizin
şu
Patriot sistemlerinden bize de satın” diyorduk, adamlar bahane üstüne bahane
yaratıp bir türlü vermiyorlardı. Derken, Rusya’nın teknoloji bakımından
Patriot’u
havada-karada katlayan S-400’lerini almak istedik ve Moskova’nın “Hayhay”
demesi üzerine Patriot’un değil füzesini, vidasını bile vermeyen Amerika
kıyametleri
koparttı, kopartmaya hâlâ devam ediyor ve “Rus füzelerinin tek bir somununu
bile alacak olsanız hemen arkasından ambargo gelir” diyor...
Bir
füze sistemi süs niyetine yahut bir köşede dursun
diye
alınmaz; karşılığında milyarlarca dolar vereceğimize göre memleketin güvenliği
bakımından
hakikaten
ihtiyacımız var demektir ve ne Amerika’nın
ne
NATO’nun ne de başka bir devletin yahut teşkilâtın
“Hayır,
alamazsınız!” deyip kıyametleri kopartmaya
hakkı
yoktur...
Hele
daha önce kendilerinden talep ettiğimiz bir başka
silâhı
satmamak için bin dereden su getirip de satmayanların ise, hiç!
Dolayısı
ile, S-400 meselesi Türkiye için bir ihtiyaç olmaktan ziyade artık bir “millîhaysiyet”
meselesidir.
19.
asırda yaşadığımız bir başka “haysiyet meselesi”ni anlatayım:
DERT OLMASINA OLACAK
AMA...
1860’lı
senelerde, Sultan Abdül.ziz’in tahtta bulunduğu
günlerde,
bir İngiliz savaş gemisi Çanakkale açıklarında
Türkler’e
ait bir balıkçı teknesine çarpıp batırır ve teknede kim varsa hepsi hayatını
kaybeder...
Şimdinin
“karasuları” kavramı o günlerde henüz ortada
yoktur
ama kazanın meydana geldiği sular Türkiye’nin yanıbaşıdır, yani bize aittir...
19.
asrın ortaları imparatorluğun çatırdadığı, gücünü
neredeyse
tamamen kaybettiği, ekonomisinin dibe vurduğu ve Avrupalı elçilerin hem saraya hemde
Bâbıâlî’ye her istediklerini kolayca kabul ettirdikleri
bir
devirdir...
Önemli
tayinler İstanbul’daki İngiliz, Fransız ve Rus elçilerinin tasdikinden geçmekte,
elçiler kararnameler
ve
fermanlar çıkarttırmakta, hâsılı artık zayıflamış
olan
bir zamanların koskoca imparatorluğunu parmaklarının ucunda oynatmaktadırlar...
Kazadan
haber alınmasından sonra İstanbul’daki İngiliz
Büyükel.isi
saraya gidip Sultan Aziz’in
huzuruna
çıkar...
Allem
eder, kallem eder ve İngiliz hükümetinin
Kazada
hayatını kaybeden balıkçıların ailelerine
üçer
kuruş tazminat ödemesi karşılığında hadisenin örtbas edilmesi ve diplomatik
mesele hâline getirilmemesi konusunda hükümdarı iknayı başarır...
Zamanın
sadrazamı Keçecizâde Fuad Paşa, elçinin padişahla görüşmesini öğrenir öğrenmez
hemen saraya gider ve Sultan Aziz’e “İngiliz’in teklifini kabul edemezsiniz efendimiz!”
der...
Padişah
“Amaaaan Paşa! Batan gemi dedikleri şey ufacık
bir
çatana imiş! Aramızı güçbelâ düzelttiğimiz koskoca
İngiltere
ile bu çatana yüzünden mesele çıkartmaya ne lüzum var? Aileler de alacakları
paralarla hayatlarını hâle-yola koyarlar” diyecek olur...
Sadrazam
“Tazminatı Kabul etmeniz mümkün değildir
efendimiz!”
diye ısrar eder ve “Edemezsiniz! Zira bir gemimizbatmıştır ama asıl batan, o
geminin üzerindeki bayrağımızdır...
İngilizler
önce harp gemilerinin bize ait sularda ne
aradıklarını
izah edip .zür dilesinler, tazminat meselesi ondan sonra telâffuz edilsin... Aksi takdirde, işte mühr-i hüm.y.nunuz” der,
yani istifa edeceğini söyler.
Sultan
Abdülaziz, artık verecek cevap bulamaz, İngiliz
elçisine
verdiği sözden dönmek zorunda kalır, elçiyi saraya davet eder ve Sadrazam Fuad
Paşa’nın söylediklerini kendi talebi imiş gibi gibi nakleder.
İngiltere,
neticede savaş gemisi Türk karasularına izinsiz
girdiği
için Babıalî’den önce resmen .zür diler ve kazada
hayatlarını
kaybeden balıkçıların ailelerine tazminatlar bu .zürden sonra ödenir...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın
“S-400’leri her h.lük.rda alacağız” şeklindeki açıklamalarını
bir de bu çerçevede mütal.a
edin; zira bu silâhların
gelmesinin ardından bazı
dertlere uğramamız ihtimali
gerçi mevcuttur ama S-400’ler
Türkiye için artık bir millî haysiyet meselesi olmuştur!
***
Çok
anlamlı ve önemli yazı..
Sayın
Bardakçı’nın izni ile yazışımın altına destek olarak
bende
imzamı atıyorum.
Yerli
ve milli aydın olmak böyle bir şey iste..