Bugün 11 ayın sultanı ramazanın ilk günü...
Öncelikle hayırlı ramazanlar diliyorum.
Böyle bir günde
özellikle makam sahiplerinin mutlaka okuması gereken bir mektubu sizlerle
paylaşmak istedim.
Hz. Ali İslam devletinin beşinci halifesi, peygamberimiz Hz.
Muhammed’den (s.a.v) sonra gelen halifelerin dördüncüsü.
Peygamberimiz Hz.Muhammed’in hem damadı hem de amcası Ebu
Talib’in oğlu olan Ali, Hz. Muhammed’in İslam’a davetini kabul eden ilk
erkek...
Hz. Ali halifeliği
döneminde Malik bin Eşter’i Mısır’a vali tayin etmiş ve ona
bir mektup yazmıştı.
İşte o mektup, ardından uzun yıllar geçse de bir siyasetname
hükmünde geçerliliğini koruyor...
Mektubun yazıldığı dönemde Mısır büyük bir karışıklık
içindeydi. Hz. Ali bu karışıklığın sebebini valinin yumuşaklığına bağlıyordu.
Mısır’a daha dirayetli, cesur, sert bir vali atamak
istiyordu. Bunun için Malik bin Eşter’i seçmişti...
Ona bir mektup yazmıştı...
Veciz ifadelerle
dolu, özlü ve sade bir üslupla yazılmış olan bu mektubu okumak, makam sahipleri
için çok verimli bir yol olsa gerek...
Çünkü eşsiz bir siyasetname örneği...
Gelin Hz.
Ali’nin“DERS”gibi mektubunu okuyalım...
***
“...Şunu bil ki ey Mâlik, seni öyle bir yere yollamaktayım
ki senden önce oradan adâletle hükmeden, zulümle hüküm yürüten nice devletler
gelip geçmiştir.
Sen kendinden önceki buyruk sahiplerinin yaptıklarını nasıl
görüyor, seyrediyorsan halk da senin yaptığın işleri, senin gibi görecek,
seyredecek.
Sen onlar hakkında neler diyorsan, halk da senin hakkında o
çeşit sözler söyleyecek. Allah kullarının dillerine neler ilham eder de onları
söyletirse, temiz kişiler, o sözlerle gerçeği anlarlar, hükümde bulunurlar.
Kendine temiz işleri zahire edin, en fazla sevdiğin azık,
sence bu olsun. Hevâ ve hevesine hâkim ol, sana helâl olmayan şeyleri yapma;
nefsini bunlara meylettirme; nefsini kötülükten alıkoymak, sevdiğin, yahut
nefret ettiğin şeylerde ona hâkim olmak, ona insafla muâmelede bulunmaktır.
Halka merhametle muameleyi kendine âdet et; onları sevmeyi, onlara lütfetmeyi
huy edin. Onlara karşı yiyeceklerini, içeceklerini ganimet bilen yırtıcı bir
canavar gibi olma! Çünkü halk iki sınıftır:
Bir kısmı dinde kardeştir sana, öbür kısmı yaradılışta eştir
sana. Onlar sürçebilirler, kusur ederler; bilerek, yahut yanılarak ellerinden
bazı şeyler çıkabilir. Senin yaptıklarını Allah’ın bağışlamasını nasıl seviyor,
istiyorsan sen de onları bağışla; kusurlarından geç. Çünkü senin mevkiin
onlardan üstün; seni bu işe memur edenin mevkii senin mevkiinden üstün;
Allah’sa vâlitâyin edenden de üstün; onların işlerini senin emrine vermiş,
onlarla seni sınamaya uğratmış. Allah’la savaşmaya kalkışma sakın; onun
azabından kurtulmana çaren yok; bağışlamasına, merhametine aldırış etmemene de
imkân yok.
Halkın kusurlarını bağışlayınca nedâmete düşme; onlara
öfkeye kapılıp cezâ vermekte tez davranma. Ben onlara buyruk verenim, emrime
uyulması gerek demeye kalkışma; çünkü bu gönle gurur verir; dini gevşetir,
nimeti bozar gider. Gönlüne böyle bir düşünce geldi mi, gücünün kuvvetinin
üstünde olan Allah’ın gücünü kuvvetini düşün, onun kudretine karşı aczini gör;
bu başkaldıran, serkeşlik eden nefsini yatıştırır, kibrini, gururunu giderir,
yitip giden aklını başına getirir. Sakın Allah’ın azametiyle boy ölçüşmeye,
onun kudretine kendi gücünü kuvvetini benzetmeye girişme; çünkü Allah, her
zorbayı hor, hakir eder; her baş çekeni, ululananı alçaltır gider.
Allah’a karşı da insaflı ol; insanlara, ehline ayâline,
adamlarından buyruğuna uyanlardan hoşlandıklarına karşı da insafla muâmelede
bulun; böyle yapmazsan bil ki zulmetmiş olursun. Allah kullarına zulmedenin
düşmanıysa Allah’tır, Allah’la düşmanlığa girişenin delilini Allah bâtıl kılar,
zulümden geçinceye, tövbe edinceye dek de o kişi Allah’la savaşmış olur.
Allah’ın nimetlerini bozan, zâil eden, azâbından çarçabuk çatmasına sebep olan
şeyler içinde zulümden daha güçlüsü yoktur. Çünkü Allah mazlumların dualarını
duyar; zalimlere de zamanı gelince azabını yollar.
Halkın vâliye en ağır gelen sınıfı belâ zamanında ona en az
yardım eden, adâletten hoşlanmayan, isteklerinde direndikçe direnen,
kendilerine ihsanda bulunulduğu zaman en az şükreden, ihsanda bulunulmayınca
özrü güç kabul eyleyen zamânenin çetinliklerine az dayanan, ileri gelenleridir.
Dinin direği olan Müslümanların topluluğuna sebep bulunan, düşmana karşı
duranlarıysa halk tabakasıdır; onları sevmelisin; onlara meyletmelisin.
İnsanların ayıplarını görüp gözeten, onları açıp söyleyen
kişiler sana en uzak kişiler olsun. Onları kendine yaklaştırma. Çünkü
insanlarda ayıp olabilir; vâliyse bunları örtmeye en fazla hakkı olan kişidir.
Onların bilmediğin ayıplarını açmaya, öğrenmeye kalkışma, sence bilinenleri, iyiliğe,
temizliğe yormaya bak; bilmediklerin hakkındaysa Allah hükmeder. Ayıpları
elinden geldikçe ört; buyruğuna uyanların ayıplarını örtmeyi sevdikçe, bu huyla
huylandıkça Allah da senin ayıplarını örter, bağışlar.
Nekes kişiyle meşverette bulunma; seni üstünlükten alıkor,
ihsandan men’eder, yoksulluğu gösterir sana, seni yoksulluğa sevk eyler.
Korkakla danışma; işlerde zaafa düşürür, yapacağın şeyden seni alıkor. Harîs
kişiyle de danışma; zulümle mal yığmayı güzel gösterir sana, nekeslik,
korkaklık, hırs, ayrı ayrı huylardır ama bunların hepsi birden Allah’a kötü zan
meydana getirmede birleşir...
Sonra acı bile olsa sana gerçeği söyleyen, Allah’ın
dostlarında bulunmasını hoş görmediğin şeylerde sana az müsâade eden kişileri
seç; onların sözleri seni gerçeğe götürür, haksızlıktan geri kor. Takvâ ehliyle
gerçek kişilerle dost ol; onların seni fazla övmelerine, yapmadığın işleri
yapmış göstererek övünmelerine sebep olmalarına müsâade etme; çünkü fazla
övülme, insanı kibre götürür, faziletten düşürür.”
***
Böylesine muhteşem bir mektup üzerine fazla yorum yapmaya
gerek var mı?
Evet, herkes için,
her makam sahibi için gerçek bir siyasetname...
Makam odalarının en görünür yerinde olmalı.
Hayırlı ramazanlar.