Salgınla beraber hem psikolojik hem de, ekonomik açıdan
yaşadıklarımız çok ağır… Salgın devam ettikçe de, çözümsüz kalınacakmış gibi
geliyor insanlara…Endişelerimizde haklıyız ama insanoğlu hangi felaketin
üstesinden gelmemiş ki, umutsuzluğa teslim olmamalıyız. Kendimizi iyi hissetmek
için yapabileceklerimizin başında umut etmek ve sabretmek vardır. Sabır zor
günlerde başvurulacak en güzel sığınak…
Sabrederek süreci atlatmamız ve yarınlara odaklanmamız
gerekiyor. Sabır etmek, bir köşeye çekilip beklemek değil elbette. Sabır, ne
için beklediğinin idraki içinde, duygularımızı en doğru şekilde yönetmektir. Bu
bekleyiş, tahammül gücümüzü artıracak bizi olgunlaştıracaktır.
Kıymetli okurlarım, bu süreci ve yaşadıklarımızı çok ciddiye
almalıyız. Nasıl sonuçlanacağını ve insanlık tarihinde nasıl yer alacağını
henüz bilmiyoruz ama dünya döndükçe bu tür felaketlerle karşılaşılacağı kesin.
Dolayısıyla salgının açtığı yaralar kadar öğrettiklerini de değerlendirmemiz
gerekiyor. En önemlisi de, bu felaketi deneyimleyen bizlerin, gelecek nesillere
büyük bir tecrübe bırakacak olması.
Peki, bu süreçte NE YAPMALIYIZ?
En çok, sabrımızı besleyecek olan umudumuzu var etmeye
çalışmalıyız. Umutsuz insanlar her daim mutsuz, sorumsuz insanlardır. Sürekli
sızlanmak nereye kadar! Karamsarlık sarmalına düşmeden, kaygılarımızla baş
edebilmeliyiz.
Joyce Meyer diyor ki, “Sabır, sadece beklemek değil nasıl
beklediğimizle de ilgilidir.”
Aslında bizim nesil beklemeyi bilirdi.
Sofrada büyüklerimizi beklerdik. Yeni kıyafetler için bayramı
beklerdik. Telefonlar akıllı değildi, saatlerce bağlanmayı beklerdik. Günlerce
mektubumuza cevap beklerdik. Bir oyuncağa sahip olmak için büyüklerimizin
parasının olmasını beklerdik. Kiraz yemek için mevsimini beklerdik. Tavuk yemek
için yılbaşını beklerdik. Cenazesi olan komşunun yasını beklerdik. Yoktan
anlar, var olanı nasıl kullanmamız gerektiğini bilirdik.
Beklemek bize hayal etmeyi, hayal ettiklerimiz için çaba
göstermeyi, nezaketi, empatiyi, saygıyı ve adaleti öğretti.
Kısacası yaşamın değerini ve değerlerimizi hep beklerken ve
de mücadele ederken öğrendik.
Bugün öyle hızlı yaşıyoruz ki, istediğimiz her şeye
beklemeksizin anında sahip olmayı istiyoruz. Bu da bizi, nitelliksiz bir sosyal
yaşamın içine iterken, insani yönlerimizin gelişmesini engelliyor. Hep
şikâyetçi ve suçlayıcıyız; ne acıları paylaşabiliyoruz ne de halden anlama
çabası gösterebiliyoruz. Hâlbuki bütün dünya ile beraber bir imtihandan
geçiyoruz. Sabırla ve birbirimize verdiğimiz “maddi ve manevi” destekle bu
günleri aşacağız. Bunun için bedenlerimizin yan yana gelmesine bile gerek yok.
Gönülden gönüle bağ kurmak zaten Anadolu geleneğimizde var.
Bugün binlerce bilim insanı aşı için sabırla çalışıyor… Bize
düşen daha fazla umut etmek, kurduğumuz gönül bağı ile sürece “maddi, manevi”
destek vermek.
Umutsuzluğa düşmeyelim…
Kara bulutlar karabasan gibi üzerine çökse de umutsuz olma!
Kapkara buluta bir rüzgar yeter.
Zifiri bir karanlık etrafını sarsa da umutsuz olma! En koyu
karanlığa bir mum yeter.
“Her gece güneşin doğuşuna, her sorun umuda yenilmeye
mahkumdur.” Bernard Willams
Kalın sağlıkla!