SON DAKİKA
SON DAKİKA


Türk devletinin geleneği yaşatılmalı!
1.04.2020

Salgınla birlikte bir kez daha sistemin bizi nasıl bencilleştirdiğini, yalnızlaştırdığını ve sahip olmamız gereken aidiyet duygularımızın da, yok olma noktasına geldiğini görüyoruz. 

 

Günlerdir insanlara, ülken ve sevdiklerin için “Evde kal” mesajları veriliyor. “MECBUR OLMAYANLAR dışarı çıkmasın” denilerek telkinlerde bulunuluyor ama insanlar hala sokaklarda, sahillerde, piknik alanlarında, son olarak da, online ev partilerinde.

 

Kendi hareket ve duygularını kontrol etmekte zorlananlar, sorumluluklarının farkında olmayanlar yüzünden bizler de bugün, “Sokağa çıkma yasağı ilan edilsin” noktasına geldik.

Ülke olarak hayati bir mücadele verilirken, “dayanışma, toplu yaşamanın ve birlik olmanın gereğini yerine getirme” konusunda sınıfta kaldık.  

 

Peki, nedir insanları bu kadar vurdumduymaz ve bencil yapan?

Mesele; insanların kendini, yaşadığı topluma ait hissedememesi; yani, aidiyet duygularının eksikliği.

 

Aidiyet duygusu temelinde, “Sosyal ve Duygusal birliktelik” barındırır. Kişide kimlik, yaşadığı topluma karşı sorumluluk ve güven oluşturur.

 

“Sokağa çıkmayın, bu sevdiklerinizin ve toplumun hayrına” deniliyor sizde bunu, yerine getirme konusunda bir kararlılık gösteremiyorsanız; “yaşadığınız toplumla herhangi bir gönül bağınız yok” demektir.

 

Kapitalist sistemin istediği de budur. Sistem sizin, sunduğu amaçlar doğrultusunda yaşamanızı,  bencil, sadece kendi mutluluğunuz ve hevesiniz için çalışmanızı ister.

Demem o ki, “Aidiyet başlangıç değil sonuçtur.” 


Aidiyet duygunuz yoksa kolay kolay yaşadığınız toplumla bütünleşemez, ülkenizle aranızda derin bağlar kuramaz, “Ben değil biziz!” noktasına gelemezsiniz. 

 

Bugün Küresel güçler milli devlet yapısının bozulmasını, ülke birliğinin dağılmasını istiyor. (Önce dağıtacak sonra tek bir merkezden kontrollü toplumlar oluşturacaklar.)

Türk Milletinin tarih boyunca hangi sınavlardan geçerek bugünlere geldiğini, inancımızın ve birlik şuurumuzun genlerimize nasıl işlediğini unutuyorlar.

 

Yapmamız gerekenler çok açık; 

Sistemin girdabından çıkıp özümüze dönmek.

Biz olabilmenin gereğini yerine getirerek, “kendimizi karantinaya almak.”

 

“Ellerimizi nasıl yıkarız, virüsten nasıl korunuz?” kadar önemlidir, biz olmak.

 

Biz olmak demek, yaşadığımız toplumla dayanışma içinde olmak, sadece güçlünün değil, çaresizin, yaşlının ve yoksulun da yanında olmak demektir.

 

Bütün dünyaya örnek olacak bir toplum dayanışması ortaya koymalıyız.

Bu dayanışmayı gerçekleştirebilirsek eğer sadece virüsü değil, çürümüş ben merkezli sömürgeci sistemi de yeneriz.

Bugün inzivaya çekiliyor, MECBUR KALMADIKÇA EVDEN ÇIKMIYORUZ!.

 

Çıkmak zorunda kalanlar için de artık devletin gereğini yapmasını bekliyoruz. Devletimiz tek bir vatandaşını dahi mağdur etmemeli. Vatandaşlarımızın işleri, ekmekleri ve yarınlarıyla ilgili endişeleri güvence altına alınmalı… Herkes,   evde ve sağlıklı kalabilmelidir.

 

Şeyh Edebali’nin; Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Gazi’ye verdiği o meşhur nasihati, devlet geleneğini hatırlatırım; “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!”

Batı’nın lime lime döküldüğü bu süreçte, TÜRK Devleti geleneğini, TÜRK milleti de değerlerini ve kültürünü yaşatsın ki; küresel sistem kurucuları da virüs de gereken cevabı alsın.

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap