Sosyal medya
paylaşımlarına bakarak toplumun “eğitimi, kültürü ve ahlakı” hakkında sağlıklı
bilgiler edinemiyoruz. Çünkü bu alanda çoğu insan sanal! Paylaşımlar
kurgulanmış, kopya alınmış ve bir anlık…
Sosyal medyanın yarattığı ahlak ve de iletişim anlayışı ile
ne kadar güvensiz bir ortam içerdiğini söyleyebiliriz. Bu haliyle “toplum
yapısına” olumlu katkısı olmadığını, son yıllarda yaşanan aile içi
iletişimsizliklerden ve kopmalardan anlayabiliyoruz. Eğitime olan katkısını(!)
ise, yine eğitim seviyemizi gösteren
“ülkeler arası” iki farklı sıralamadan anlayabiliyoruz.
Eğitim
seviyesi en yüksek ülke
sıralaması; hâlihazırda okullarda bulunan öğrencilerin okuma, matematik ve bilimsel
becerileri dikkate alınarak yapılmış. Bu puanlamaya göre eğitim seviyesi
en yüksek ülke Çin. Ülkemiz ise
sıralamada 41.
Eğitimde
en iyi ülkeler eğitimini
tamamlamış yetişkinler baz alınarak belirlenmiş.
Bu
kategoride Birleşik Krallık birinci… Ülkemiz
yine sonlarda.
Ülkemizin
eğitim konusundaki eksikliğini ve seviyesini ortaya koyduktan sonra, sosyal
medyanın neden yanlış kullanıldığını, neden
hala toplumda cinsiyet eşitliğini sağlayamadığımızı, insanların gelecekle
ilgili hayaller kuramadığını, fırsatları değerlendiremediğini, genç işsizliğin
gittikçe büyüdüğünü konuşabiliriz.
Araştırmalara
göre günde ortalama iki saatimizi sosyal medyada harcıyoruz. Bu da insan
ömründe önemli bir zaman dilimi… Bu alana sadece zamanımızı vermekle
kalmıyoruz. Düne kadar özel ve mahrem gördüğümüz ne varsa, ellerimizle sanal
âleme teslim ediyoruz…
Çok
az kesim sosyal medyayı, bilgilenme, mücadele ve dayanışma alanı olarak
kullanıyor… Büyük bir kesim ise
özgürlük alanı olarak gördüğü sosyal medyayı, istediği gibi iletişim
kurabileceği, konuşup yazacağı bir mecra olarak görüyor… İnsanlar kurdukları
suni yakınlıklarla kendini sosyalleşmiş görürken, bir kısım insanlar da,
özellikle siyaset, soslu paylaşımlarla kendine taraftar ve itibar arıyor… Sosyal
medyanın en yıkıcı ve kirli yanını, işte bu sahte kişilikler, paylaşımlar ve
sanal ilişkiler oluşturuyor.
Dolayısıyla bu alanı konuşurken, avantajları ve dezavantajlarıyla ele almak ve
de değerlendirmek gerekiyor. Kadınların ve çocukların son zamanlarda bu
mecrayı nasıl kullandıklarını ve de bu mecradan ne kadar zarar gördüklerini uzun
uzun konuşmalıyız.
Elbette
insanların sosyalleşmesi için iletişim şart. Lakin ailesinden ve yakın çevresinden
kopuk, sadece sanal ortamlarda kurduğu çevreyle sosyalleşmeye çalışanlarda bir
müddet sonra, ya psikolojik ya da ahlaki kırılmalar ortaya çıkabiliyor. Özellikle eğitim seviyesi düşük profiller için karanlık ve her
türlü tehlikeye açık bir alan.
Eskiden
yakın çevresiyle işbirliği içinde, bilgilenerek ve üreterek varlığını
gösterenler; bugün, sadece sosyal medya üzerinden durum ve resim paylaşarak kendini
göstermeye çalışıyor. Kadın ve erkek
nasıl yaşayacağını ve nasıl görünmesi gerektiğini, sosyal medyaya göre
tanımlarken kendi olmaktan çıkıyor, aynılaşıyor
ve de ahlaki kırılmalar yaşıyor…
Bu insanları, son zamanlarda televizyonlarda ki kadın
programlarında fazlasıyla görmek mümkün. Hoşumuza
gitmese de, bu programlar kadına ayna vazifesi yapıyor.
Elbette sosyal açlık yaşayan her kesim için endişe verici bir durum ama kadının, bu yapı içinde kendini ve kimliğini kaybetmesi, her açıdan tehlikeli… Sosyal yaşama imkânlar sunmak yerine, toplumsal yapıya yeni sorunlar getiren bu alanı, STK’ların acilen gündemlerine alması ve eğitim programlarına dâhil etmesi gerekiyor.