Seçimler bitti.
Görüyoruz ki, toplum olarak siyasete olan bakış açımızı acilen
değiştirmeliyiz...
Siyasetin de kendine, “itibar mı, iktidar mı?” sorusunu bir
kez daha sorması gerekiyor.
Öz eleştiri yapmaktan
kokmamalıyız.
Siyaset kurumunu oluşturan da biz, partilerin yaşamasına ön
ayak olan da biz, oralardaki insanları yukarıya taşıyanda biz, yani toplum.
Toplum olarak, kişiye ve siyasete itibar kazandıran,
“dürüstlüğe ve liyakate” yeterince önem vermediğimiz ortada.
Kısacası ne ekersek onu biçiyoruz. Bir yanlışlık ve eksiklik varsa o da kaybettiğimiz değerlerimizin siyasete
yansıması sonucudur.
Sorun; liyakati ve
itibarı nasıl tanımladığımız ve nasıl algıladığımızla alakalı.
Bugün itibar kimine göre, saygın olma, güvenilir bulunma,
toplumda kredinizin olma hali...
Kimilerine göre de; makam, mevki ve maddi kazançla elde
edilebilen sıradan bir durum.
Gerçekte ise itibar; dürüst
olmak, bulunduğunuz yere ve makama, liyakatiniz ve de doğrularınızla değer
kazandırmaktır...
Kısacası makamlar size değil, siz makamlara değer
kazandırıyor, karşılığında da itibar elde ediyorsunuz. Yani itibarlıyım demekle
itibarlı olamıyorsunuz... Bu kimlik
size, yaptıklarınızın karşılığı olarak toplum tarafından veriliyor.
Bu anlamda siyasette en büyük eksikliğin “liyakat sisteminin işletilmemesi, doğru
insanların siyasete taşınamıyor olmasıdır” sonucuna varıyoruz.
Siyasetin, toplum yararına bir uğraş olarak ortaya konulması
gerekirken “köşe dönme” olarak görülüp bu yönde hareket edilmesi sadece
siyasilerin değil elbette, onları bu yönde yüreklendiren, dışarıda ki ben
merkezli insanların da marifeti...
Türk siyaseti ne
zaman ki, “toplum çıkarlarından yana tavır almayı, şeffaflığı, emeği ve
liyakati ön plana çıkarır.
Ne zaman ki,
“İktidarda kalmanın daha iyisi itibarda kalmaktır.” ilkesiyle hareket eder,
işte o vakit, ne sandıklar ne de hırsızlıklar ne de adalet ve demokrasi
eksikliği konuşulur.
Ahlaklı, inançlı,
samimi ve ilkeli olmak önemli bir sermayedir.
Bu sermayeyi doğru yönetemeyen, fikirleri ve eylemleri ile
bir bütünlük göstermeyen siyasiler artık deşifre edilmeli.
İktidar ve para için her yolu mubah sayanların,
makamın ve elde edilen gücün nasıl kullanılacağını bilmeyenlerin,
siyasetin “İS” değil “İZ” bırakmak için yapılan bir
yolculuk olduğunun idrakinde olamayanların, ödediği bir fatura olmalı.
Güvenilmezlik etiketi üzerilerinize yapışmışsa, o günden
sonra ne yaparsanız yapın, sizin için, her başlangıç bir sondur. Siyasetten el ayak çekmeniz toplumun ve
partinizin hayrına olacaktır.
Yitip giden itibarın yeniden elde edilmesi çok zor çünkü.
Halkına hizmet için
yola çıkan başkanlar da bilsinler ki, çalışmalarınız ve çabalarınızla,
aslında itibarınızı yönetiyorsunuz.
Samimiyetinize, emeklerinize, güvenirliğinize ve
becerilerinize göre bir itibar karnesi elde edeceksin.
Tarih, mevki ve para sahibi olup yükselen ve çok büyük bir
güce sahip iken bir anda her şeyini kaybeden insan örnekleri ile dolu. Dünya
üzerinde asla değişmeyen tek gerçek: ne kadar büyük makama ve paraya sahip
olursanız olun, siz öldükten sonra varlığınızı sürdürecek olan tek şey
saygınlığınız yani itibarınızdır.
Şimdi tekrar soruyorum.
İtibar mı? İktidar mı?