SON DAKİKA
SON DAKİKA


İthal edilen refah!
16.11.2018

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, kırmızı et tüketimine ilişkin, "Vatandaşımız 2002'de 6 kilo et yiyormuş, bugün ise 15 kilo yiyor. Türkiye'nin refahı artmış ki et tüketimi 6 kilodan 15 kiloya çıkmış.'' Diyor. Yine yanlış tespit, yine ülke gerçeklerinden uzak bir açıklama.

Et ithalinin olduğu bir ülkede et tüketiminin tartışılması, sebzecilikten ve beslenme kültürümüzden hiç bahsedilmemesi, yine politik tavırlar içeriyor.

Yemek sadece biyolojik bir eylem değil, aynı zamanda, ekonominin, kültürel ve sosyal hayatın belirgin bir öğesidir. Nitekim yiyeceklere erişim, üretim ve tüketimin farklılaşmasıyla yemek eylemimiz de ve beslenme kültürümüz de değişmiştir. Bu değişimin neticesinde, et tüketiminin artmasını “refah düzeyi artmıştır” şeklinde ifade etmek yanlıştır.

Eti, ekmeği konuşuyorsanız, işin üretim kısmını, beslenme kültürümüzü; biten çiftçiliği, meyve ve sebzeciliği de konuşacaksınız. Dünden bugüne değişen yemek alışkanlıklarımıza, adreslerine ve bu değişikliklerin neden meydana geldiğine de bakacaksınız…

Karnımızı doyurmak için aklımıza ilk evlerimiz gelmiyor artık!  Fast food mekânları mutfağımızın yerini almış durumda.

Halbuki Türk aile geleneğinde mutfak, dolayısıyla sofra, aileyi biraraya getiren önemli bir unsurdur; mutfakta bir tencerenin kaynaması bir aile birliğinin varlığını gösterir.. Bunun fakirlik ya da zenginlikle ilgisi yok! Büyüklerimiz der ki, “Ocağının bacası tüten ev mutlu evdir.”

Eskiden çocuklar (kural, düzen, saygı, sabır… gibi) önemli hususiyetleri sofralarda öğrenirdi… Bugün çocuklarımız bir masanın etrafında, anneli, babalı, atalı sofralara oturmuyorlar. Geleneksel yemeklerimizi ise ancak, lokanta menülerinde görüyorlar.

Son yıllarda büyük paralar harcanarak inşa edilen evlerin şaşalı mutfakları, göze hitap etmenin dışında çokta işe yaramıyor. Zeytinyağlı pırasa, yoğurtlu ıspanak, lahana dolması pişen mutfaklar, neredeyse parmakla gösteriliyor.

Doğuşumuzdan itibaren davranışlarımızı ve alışkanlıklarımızı yönlendiren bize kimlik veren kültürümüzün mutfak tadı kaçmış vaziyette.  Türk mutfağının en önemli özelliği ve pişirme şekli olan “tencere yemeği” fırınlara yenik düştü.  Pratik zahmetsiz yemek tarifleri baç tacı.

Buzdolaplarının kapakları boydan boya dönerci, köfteci, kebapçı ve fast food adresleri ile dolu. Annelerimizin sofraya sıcak bir yemek koyma çabası dünde kaldı. Beslenme kültürümüzün taşıyıcıları olan kadınlarımız baktı ki, “tavuk döndü, et tahta tabaklara kondu” kaşığı elinden bıraktı. Böylece mutfaklarımız, gıda tüketimini yöneten küresel sisteme teslim oldu.

Hepimiz biliyoruz ki tarımdan hayvancılığa, beslenmemiz küresel bazı oluşumların kontrolü altında…

Geldiğimiz noktada; Avrupa ve Amerika’dan sonra dünyada obezite tehlikesiyle karşı karşıya olan ülkelerin başında Türkiye geliyor. Yani toplumun belli bir kesiminde et tüketiminin artması çokta memnuniyet verici bir durum değil. Sayın Bakanın, tarlasından, pazarına, üretimden, tüketimine kadar, mutfak kültürümüzün ne halde olduğunu, tek taraflı beslenme bozukluklarının insan sağlığını nasıl tehdit ettiğini ve en büyük yoksulluğun sağlıksızlık olduğunu bilmesi gerekir.

NEYİ TÜKETTİĞİMİZE KADAR, NELERDEN VAZ GEÇTİĞİMİZE DE BAKIN!

Sonuç; çoktan çiftçiyi ve hayvancılığı kaderine terk etmiş, kendi ellerimizle  “ocağımıza incir ağacı dikmiş” beslenme kültürümüzü küresel sermayenin eline terk etmişiz.  Sırplardan gelen etle refaha ersek ne olur ermesek ne olur! İTHAL edilen etin, neyin hesabını yapıyorsunuz.

Bereketli ve sağlıklı mutfaklar diliyorum.

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap