Pandemi ile mücadelenin neredeyse büyük bir bölümünü
sağlıkçılara bıraktığımız doğrudur..
Bu süreç içinde yönetimlerin ve toplumun duyarlılığı
konusunda çokta iç açıcı şeyler söylemek mümkün değil.
Özellikle yasakların tutarlılığı ve toplumun bu yasaklara uyması konusunda sınıfta kaldık diyebilirim.
Bugün toplumda hala kurtarıcı olarak beyaz atlı prens
beklentisi var. Bir kısmı virüsün zamanla çekip gideceğine inanıyor. Bir kısmı
da aşıyla süreçten kurtulacağımıza inanıyor. Hâlbuki her iki durumda da zaman
geçiyor ve bu zaman içinde de, ölüm tehlikesi burnumuzun dibinde.
Bugün yazımda dikkat çekmek istediğim konu; sadece bugünü kurtarmak amaçlı değil. Aldığımız dersleri yarınlara ve yaşam alanlarımıza taşıma amaçlı.
Bir afet karşısında merkezi yönetim kadar yerel
yönetimlerinde kentleri üzerine bir planı olmalı.
Pandemi ile kentlerde ortaya çıkan en önemli sorunun ne olduğu konusunda bir çalışma ortaya konulmalı ve acilen uygulamaya geçilmeli.
Kapalı alanların virüsün yayılımını hızlandırdığını dile getirildiğimiz bir ortamda, kent açık alanlarının ve parklarının yeterli olup olmadığı ve ne kadarımızın buralara ulaşabildiği önemli.
Yerel yönetimlerin yapması gerekenler;
Park ve bahçelerin sosyal mesafeye uygun olarak islah
edilmesi… Kent insanının açık alanlara erişiminin sağlanması… Cadde esnafının
güçlendirilmesi…Yeni yapılarda bahçe zorunluluğunun getirilmesi. Trabzon gibi
kentlerde, kent içi taşımacılıkta otobüslere ağırlık verilmesi. Minibüslerin
tamamen kaldırılması ya da midibüslere geçilmesi. Et, süt ve ekmek gibi temel
ihtiyaçların insanlara en hızlı şekilde ulaştırılması için, belediğe dağıtım
noktalarının ve mobil hizmetlerini oluşturulması…(Bu konuda yerel esnafla
işbirliğine gidilebilir). Kent sakinlerinin 500 metre civarında hangi yeşil alana
erişebildiğinin hesap edilmesi… gibi.
Demem o ki, yerel yönetimlere çok iş düşüyor.
Bunlar sadece pandemi için değil, yarın karşılaşabileceğimiz deprem gibi, başka afetler içinde düşünmelidir.
Kentlerin afetler karşısında hazırlıklı ve sağlam olmaları,
toplumun sağlığı ve psikolojik yaşam dengesini sağlayabilmesi açısından çok
önemlidir.
Toplum sağlık ve güvenlik konusunda rahat olursa ancak ekonomi konusunda da rahat adımlar atılabilir.
Başta yerel yönetimler olmak üzere bu süreçte, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, sermaye sahipleri gibi kentteki birçok aktör işbirliği içinde olmalı. Çünkü bu mücadelede kimse bireysel olarak bir sonuca ulaşamaz.
Sonuç olarak insanlardan sürekli evde oturmalarını talep
etmek nereye kadar.
Yerel yönetimler acil olarak, kent yeşil alanlarını ve bahçelerini insanların adil olarak faydalanacağı ve ulaşabileceği bir çalışmayı ortaya koymalı. Kent billboardlarına insanları yönlendirici ve uyarıcı ilanlar asılmalı. Bu tür çalışmalar, insanları uyardığı gibi, kapalı alanlardan, karanlık ve havasız kafelerden kurtaracak, dolayısıyla, virüse karşı yapılacak en önemli mücadeleden biri olacak.
Yerel yönetimlerin toplumsal bilinçte rolü çok büyük.
Bütün bu çalışmalar, yok olmaya yüz tutan sosyal ilişkiler,
güven ve dayanışma duygularımız ve virüsle istikrarlı bir mücadele için
yapılmalıdır…