Her yıl ülkemizde de kutlanan 14 Şubat’a “Sevgililer Günü”
desek de, 14 Şubat tarihinin tam karşılığı" Aziz Valentin Günü" (St
Valentine’s Day). İsminden de anlaşılacağı üzere Hristiyan azizin anısıyla da
ilgili bir gün. Bugün için ise, küresel
bazda milyarlarca dolarlık bir sektöre dönüşen bir Katolik geleneği…
Amacım batı geleneğini neden kutladığımız konusunda bir
tartışmaya girmek değil.
“Sevgiyi paylaşan ve birbirine sevgi hediye eden” bir toplum
olarak, kendi özümüzde var olanları unutarak, Kapitalist batının
maddeleştirdiği sevginin peşine düşmemizi sorgulatmak.
“Bir kez gönül yıktın ise / Bu kıldığın namaz değil / Yetmiş
iki millet dahi / Elin yüzün yumaz değil” der Derviş Yunus
Anadolu geleneği sevgiyi iki kişiyle ve iki kelimeyle
sınırlamaz, “gönül kırmamak, hiçbir canlıyı incitmemek, geçimli olmak, bilgili
olmak, paylaşmak, adaletli olmak” gibi geniş bir alanda tanımlar.
Sevgi gönüllerde doğar, tatlı dilde cana gelir.
“Herkes ayıbını ve kötülüğünü görebilmeli ve bunları
düzeltmek için çaba göstermelidir” der.
Yunus Emre “Kötü düşüncelerden arınmamızı, mal, mülk
hırsından sıyrılmamızı, sen-ben kavgasından uzak kalmamızı, tanrı ve insanlık
yolunda çaba göstermemizi” söylerken de, her seferinde sevginin hangi
gönüllerde büyüyebileceğini işaret eder.
Bugün Batı’nın, “Sevgililer Günü” olarak yaşatmaya çalıştığı
“sevgi alışverişiyle” Anadolu’daki sevgi anlayışının ve özünün aynı olması
mümkün değil. Sömürenler, çocukları bile savaşın mağdurları yapanlar… İnsanları
evlerinden, ocaklarından, topraklarından koparanlar, doğayı acımasızca yok
edenler hangi sevginin temsilcisi ve hangi sevginin kutlayıcısı olabilir ki?
Batı’nın kanlı geleneğine karşılık bizler, “Karıncayı bile
incitmem deme! ‘Bile’den incinir karınca; Söz söylemek irfan ister, Anlamak
insan…” diyen bir geleneğin mensuplarıyız…
Ki bizler,
Batını hissetmekle, yaşamak arsındaki kopukluğuna, tek dişi
kalmış medeniyetine karşılık, Hoca Nasrettin’in kişiliğinde olgunlaşmış, Hacı
Bektaşi Veli’nin dergâhında pişmiş, Yunus’un ocağında yanmışız. Her geçen kuşak
bir sonrasına sevgiyi miras bırakmış. Batı’nın sömürgeci, soygun düzenine
karşılık komşularımıza, “Aç mısın kardeşim, gel olanı bölüşelim”
diyebilmişiz…
Biz Hacı Bektaş Veli’nin bilgi ve erdem kandilini yakarak
Anadolu'da oluşturduğu hoşgörü ve de sevgi iklimini içselleştirmiş
Anadolu’yuz.
Bu bağlamda 2021’in “Hacı Bektaş Veli Yılı” ilan edilmesi
sadece ülkemiz için değil, bütün dünya için önemlidir. Bu yılın, yenilenme ve
arınma açısından değerlendirilmesi gerekir.
Sevgi yurdunda büyümeden, sevgili olunur mu?
Hacı Bektaş, “Yaratılanı Yaradan’dan ötürü hoş gör, sev,
say” derken, inancın odağına
sevgiyi-saygıyı, yardımlaşmayı, barışı, özveriyi, tevazuyu oturtmuş, bunlara
ulaşmayı insanlık için hedef göstermiş ve amaç saymıştır.
Hacı Bektaş Veli’ye kulak vermek, Yaradan’a ve sevene;
sevgili olmanın özünü kavramak demektir.
Anadolu iklimini yaşamadan ve yaşatmadan, karanlığın,
katılığın, yobazlığın karşısına dikilmeden, geleceğe umut, barış, dostluk
akıtmadan ne sevginin varlığından bahsedilir ne de, sevgili olunur. "De
ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak aklı selim sahipleri öğüt
alır." (Zümer, 39/9).
İnsana dair tüm güzelliklerin kuruduğu bir ortamda batı ile
birlikte sözde “sevgi/li günü”
kutluyoruz... Ve biz de kendimizi ve değerlerimizi bilmeden bu günlere
balıklama atlıyoruz.
Ey sevgili ülkem; özüne dön; kendindeki ummanı ve manayı
gör.