SON DAKİKA
SON DAKİKA


Adım adım tükeniyoruz!
21.09.2018

Yıllardır medya ve pazarlama teknikleri ile tüketimin anlamlandırılmasına, daha fazla mutlu olmak ve statü kazanmak gibi vaatlerle tüketmeyi hayatımızın tam merkezine yerleştirilmesine susanlar ülke ekonomisi kriz sinyalleri verince tükendiğimizin nihayet farkına vardılar.

Diyeceğim o ki; üret(me)mek bugünün konusu değil.

Ülkemizde “TÜKETMEK” ihtiyaçların karşılanması adına üretilenlerin ve doğada var olanların harcanması olayından çıkmış vaziyette… Olay toplumsal, psikolojik ve kültürel… Yeni dünyanın ideolojisine hizmet noktasında!

Tüketimin arkasındaki gerçeği ve dünyada nasıl programlandığını bilmezsek eğer, insanlarımızı bu tuzaktan koruyamaz, üreten ve tasarruf eden hale getiremeyiz.

Küreselleşme ile ortaya çıkan bir gerçek var ki, yeryüzü artık büyük bir pazar, insanlar ise üretilen şeyleri tüketmeye şartlandırılmış yığınlar. Tüm sınırlar, gelenekler, inançlar bile bu pazarın bir parçası olmaya ve sömürülmeye aday.

Bu noktaya kapitalizmin ülke sınırlarını yok edip, dünyayı kocaman bir tüketim toplumu hale getirmesiyle geldik. Sistem bir “dünya insanı” modeli üretmiş durumda. Tüketimin en uç hallerini yaşamayı normal görmemiz adına, reklamlar, basın ve sosyal medya gibi aracılarla sürekli ikna ediliyoruz.

Aşırı tüketim, toplumsal yozlaşma ve kültürel değişim demektir. İnsanlar artık aynı şeyleri yiyor, giyiyor, aynı şeylere ilgi duyuyor. Zihinlere “Milli olmak demode, bütün dünyayı kucaklamak modernlik” olarak yerleştiriliyor. Nihayetinde insanlar, aidiyet duygularını ve kimliğini kaybediyor.

Kısaca biz artık biz olmaktan çıkıyoruz. Yaşadığımız toplumla gönül bağımız kopuyor.

İnanç sistemimizin bile temel prensibi çalışmak ve üretmek iken, tembellik iliklerimize kadar işlemiş durumda. Hiçbir sorgulamaya gitmeden kabullendiğimiz bu sistemin bizi sadece madden değil, manen tükettiğinin bile farkında değiliz.

Bizim olmayan, bizi anlatmayan bir yaşamın esiri olma yolundayız.

Tüketim kültürünün ele geçirdiği, güç ve iktidar sahibi olmak adına varlık sebebini ve gayesini unutan insanlar artık yaşamlarını, “kapitalist hayat biçimine” göre planlamakta.

Tembelliğe ve kolay para kazanmaya teslim olan bu insanlar zamanla, yaşadığı topluma ait bütün değerleri ve güzellikleri anlamsız bulmakta. Toplum değerlerinin yok olmasından bir üzüntü duymadıkları gibi din, dil, tarih, kültür, gelenek gibi değerlerin, piyasanın kurallarına ve günün gereklerine göre yeniden tanımlanmasına, tüketim piyasasının hizmetine sunulmasına susabiliyor.

Şimdi soruyorum?

Toplum değerlerini ve aidiyet duygularını tüketerek, tükenen insanlar ve kapitalist ruha sahip toplum neyi üretecek? Hangi gayenin takipçisi olacak? Hangi inançla toprağına bağlanacak, hangi geleceğin hayalini kuracak? Ülke yararına olacak, hangi yatırımın elinden tutacak?

Neyi istediğimizi ve nasıl sahip olabileceğimizi bilmeden, toplumu üreten ve tasarruf eden bir duruma getiremeyiz. Önce biz olmayı, tükenen milli ruhumuzu iyileştirmeyi bilmeliyiz. Üreterek özgürleşeceğimizin ve saygınlık kazanacağımızın bilincine varmalıyız.

YETMEZ! Tükenmemek için toprağa ve özümüze dönmeliyiz. Bunu da kurallar bütünü içinde toplumun her kesiminde ve eğitim kurumlarında işlemeliyiz.

Sonuç; Bunu başarırsak eğer, kendine yeten olmanın dışında haçlının gizli amacı olan tek tip insan; tek din, tek devlet projesini bozmuş oluruz.

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap