2020 yılı, bütün dünya ile birlikte ülkemiz için de çok
zor bir yıl oldu. Salgın yüzünden yaşam ve çalışma koşullarımız değişti.
Ekonomik olarak zor günler geçirdiğimiz gibi özlemlerimizi, arzu ve
isteklerimizi de ertelemek zorunda kaldık.
Çoğumuz için yaşam olduğundan daha fazla zorlaştı.
Özellikle sağlık çalışanları neredeyse kendilerini unutup “başkalarını yaşatmak
adına” büyük bir mücadelenin içine girdiler. Galiba korkuyu da özlemi de en
önce onlara sormak gerekiyor.
Belirsizlik ortamı devam ederken, iki duygumuzla baş
etmeye çalışıyoruz. Birisi “virüse yakalanma ve ekonomik olarak çıkmazda kalma”
korkusu diğeri ise özlem duygusu. Korkularımızı zaman zaman paylaşsak da,
özlemlerimiz içimizde… Zaman uzadıkça da özlemlerimiz büyüyor, büyüdükçe, derin
bir sessizliğe gömülüyoruz.
“Hiç bir dil özlemi taşıyacak kadar güçlü değildir. İnsan
bu yüzden özleyince, sessizleşir!”
Sıkışıp kaldığımız dar alanlarda, ne yaparsak yapalım,
hiçbir şeyin tadını alamaz olduk. Tıpkı virüsün tad alma duygumuza verdiği
hasar gibi, korkunun da, özlemenin de ruhumuzda yarattığı tahribat çok
büyük.
Salgın iki konuda hepimizi eşitledi; “korkmak ve
özlemek”
Hangimiz arkadaşlarımızla oturup özgürce, bir kahve
içmeyi ve de sohbet etmeyi özlemedik ki?
Hangimiz dostlarımıza ve sevdiklerimize sımsıkı sarılmaya
hasret kalmadık mı?
Hangimiz yürümekten ve çalışmaktan yorulduğumuz o yolları
ve saatleri aramadık ki?
Galiba bizleri en fazla yoran bu;
Kendimizi yalnız ve süresi belli olmayan bir sürgüne
yollanmış gibi hissediyoruz.
Teknoloji bize özlemlerimizi gidermek adına bir çok imkân
sunsa bile, “sevmek dokunmaktır”
söyleminde olduğu gibi, özlediklerimize dokunamadıktan ve onları özgürce
soluyamadıktan sonra akıllı teknoloji nereye kadar!
Yapacağımız tek şey; “Ölümden gayrı her şeye çare var!”
diyerek, yaşadıklarımızı ve özlemlerimizi yaşamın bir parçası olarak görmek.
Umudumuzu taze tutmak… Kendimize yeni amaçlar koyarak bu korku ve özlem
duygularının üstesinden gelmek.
Atilla İlhan’ın dediği gibi,
“çünkü ayrılık da sevdâya dâhil, çünkü ayrılanlar hâlâ
sevgili…”
ÖLÜM GERÇEK, ÖZLEMEK YAŞAMIN ÖZÜ!
Şunu unutmayalım, insan yoksullukla baş edebiliyor,
sevdiği ve değer verdiği her şeyden uzak kalabiliyor ama yaşamını yitiren
sevdiklerimizin yokluğuna alışmak, bu acıya katlanmak çok zor.
Dünyada hiçbir özlem kaybettiklerimize duyduğumuz
özlemden daha büyük olamaz.
Dolayısıyla da bu süreç içinde yüreğimize, daha büyük
“özlem ateşleri” düşmesin istiyorsak, virüse karşı olabildiğince tedbirli
olmamız, aşının gereğine inanmamız gerekiyor.
2021 yılı umutlarımızın büyüdüğü, özlemlerimizin ve korkularımızın son bulduğu bir yıl olsun inşallah.
Sevgi ve sağlıkla kalınız.