Geçmişte her ne kadar “bacasız sanayi” olarak adlandırılmış
olsa da, günümüzde turizm için hatırı sayılır ölçüde yatırım yapmak gerekiyor.
Ama bizdeki gibi atıl kalacak
şekilde yatırım değil!
Geçen hafta Ortahisar Belediye
Başkanı Ahmet Metin Genç, “Şu turizme
doğru dürüst bakalım. Gerekirse ters köşe yapalım” diyerek Turizm
Paydaşları buluşması organize ettirdi. Bize de “hakikati paydaşlardan dinleyip de kalem oynatalım” diyerek
katılmak düştü.
Düştü düşmesine de her ne kadar az
da olsa bir turizmde bir ilerleme kaydetmişiz ama ben diyeyim “küçük çıkarlar”, siz söyleyin “küçük hesaplar” yüzünden çok ama çok
şeyler kaybetmişiz, kaybetmeye de devam ediyoruz.
Meselâ Trabzon’da turistik tesis
sayısı 213 ama bunların sadece 57 tanesinin ruhsatı var.
Vergisi ve sorumluluğu ile kayıt
altında olan 20 bin yataklı tesisler var iken, kaydı kuydu ve de hiçbir
sorumluluğu olmadan turistleri yatırıp kaldıran 28 bin yatağın Trabzon’daki
mevcudiyetini hak, hukuk, adalet penceresinden anlamak mümkün mü? Ortada
kelimenin tam anlamı ile haksız bir rekabete göz yummak, kör olup görmemek var?
Ne diyelim? “Yumanların gözü kör olsun!”
Trabzon’a gelen özellikle yerli
turistler önce; “Trabzon’un neyi
meşhur?” diye soruyor, sonra da üzerine “Meşhur Trabzon tereyağı” yazanlardan alıp memleketlerinde yedikten
sonra “bir daha almamak” için
buralara gelmiyorlar.
Yani “bir alan bir daha almıyor!”
Nedeni de benim 20 yıldan beri
papağan gibi tekrarlayarak yazıp durduğum, “Trabzon’da
1 kilo sütten mucize yaratılarak 5 kilo tereyağı üretilmeye başlandı! Üzerine
de ‘Meşhur Trabzon tereyağı’ yazılıyor. Bu yalanı durdurun, bu sahtekârlığa son
verin” satırlarda zaten var!
Ama ne denetleyen var ne de bu
sahtekârlığa dur diyen.
Devletin denetimi yok da, meslek
örgütlerinin var mı?
Ne gezer!
Dahası gelene gidene, Amasya
etinden coğrafi işaretli (!) Akçaabat
köftesi yedirdiklerimiz, “Bizdekiler
bundan daha lezzetli” dedirtmiyor muyuz?
Aynen!
İşaret etmek istediğim odur ki, “Yöresel ürünlerden bir alan bir daha
almıyor, yiyen de bir daha yemiyor.”
Turizm adına Trabzon’da işimizin en
hazin, ne garip, en acayip yanı nedir bilir misiniz?
Paydaşlar toplantısında da hemen
her temsilcisinin dile getirdiği gibi, “Turistler
için eğlenebilecek mekanlar yok.”
Oysa turizm hareketinin tarifinde, “kişinin bulunduğu yerin dışına çıkarak
farklı kültürle muhatap olması, farklı mekanlar görmesi, eğlenerek dinlenmesi”
yazmıyor mu?
Peki; bırakın her şeyi normal kabul
eden Avrupa ülkelerinden gelenleri. Ülkelerinden adeta kaçarak Türkiye’ye,
Trabzon’a koşan Ortadoğu ülkesi vatandaşları, İranlılar, Araplar eğlenmek
istemiyorlar mı?
Geçmişte olduğu gibi “İstemiyorlar” diyenler var ise, artık
çok uzağa değil Batum’a gidip görsünler.
Tamam! Trabzon’da gezilebilecek,
oturup dinlenilebilecek mekanlar son yıllarda bayağı yapılmadı mı? Yapıldı. Ama
Batum gibi eğlence mekânlı yerlere akın akın gidişler devam ediyor ise, bir
yerlerde, bir şeyleri, bazı mekanları eksik bırakıyoruz demektir.
Paydaşların birbirlerini
dinledikleri ve ilk kez bu kadar anladıklarını sandığım bu toplantıyı “gerçekler ayrıntılarda gizlidir”
diyerek değerlendirmeyi sürdüreceğiz.
Ama Turizm Müdürlüğü’ne bile hâlâ
asaleten bir atamanın, niyeti bozuk hesaplarla yapılmadığı bir Trabzon
gerçeğinin de çırılçıplak ortada olduğunu hatırlayacak olursak, gerisi Rahmetli
Erbakan Hoca’nın deyimi ile “Faso
fisodur!”