Dört
başı mamur bir şekilde uygulanan serbest piyasa sistemi için de her ne kadar
devletin aklına estiğinde böylesine müdahale hakkı yok ise de, sistem oturtulamadığı
için, dahası “Türk Tipi” haline
döndürüldüğü için fındıkta Toprak Mahsulleri Ofisi’nin varlığına “kapı dışarı” denilecek kadar karşı
çıkmak doğru değildir.
Ancak,
ben diyeyim “ikide bir”, siz söyleyin
aklına estiğinde “zırt pırt”
müdahalelerle de bir sistemi oturtmak, piyasa ekonomisini de kalıcı hale
getirmek kolay kolay mümkün olmaz.
Bu
durumda, yani mevcut şartlardaki Türk Sistemi için de TMO’nun fındıktaki
varlığında, artılarının eksilerinden çok olduğunu da düşünmüyor değiliz.
Fındıkta
geçmişte yaptığı devasa hatalardan ders çıkaran TMO, bugün daha derli toplu
hareket edip, iyi işler de yapıyor.
Sanırım
bu iyi işlerin vücuda gelmesinde TMO’da Fındık Dairesi Başkanlığı görevini de
amatör bir ruh ve profesyonel bir anlayışla üstlenmiş olan Enver Şimşek’in payı
büyük.
Önceki
gün birlikte olduğumuz TMO Genel Müdürü Ahmet Güldal’ın da, bizim “söz konusu fındık ise” ile başlayan
sorumuzu; “Politikamız alırken üretici,
satarken ülke kazansın” diyerek tek cümle ile tamamlaması bugünkü ahvâl
içinde “fazla lafâ gerek yok”
dedirtmiştir.
BU AVCI, ANCAK AVLATIR!
Trabzonspor’da
tekrar “Abdullah Avcı” ismini
terennüm etmeye başlayanlara tek sözümüz, “Ava
giden avlanır” derb-i meseleni hatırlatmaktır!
Yani
bu Avcı ile ancak av olunur!
Yeri
gelmiş iken, dünkü gazetenin spor sayfasında: “İdmana antrenör (Newton’un yardımcısı) Steve Greaves damga vurdu” sürmanşetini
okuyunca, “gel de şeytanın avukatlığını
yapma bakayım” da demedim değil!
Öyle
ya, önce Ünal Karaman’ın yardımcısı (Hüseyin
Çimşir), sonra O’nun yardımcısı (Eddie
Newton) ardı ardına istikrarlı bir şekilde (!) teknik direktör yapılmışlar ise; “Sırada Steve Greaves’in olduğunu?” gel de düşünme bakayım!
Önceki
gün, sanki adaylar çıkacak, sandık kurulacak, oylar atılacak ve de sandıktan
çıkan kazanacak şekli ile olacakmış gibi bir kısım medyanın habire yazıp
durduğu il-ilçe kongreleri için yazarken ne başlık atmıştık: “Tek seçicisi olan kongre.”
Bin
kere olduğu gibi, bir kere daha aynısı yapıldı!
Aday
olmak için çokça kıvranan var iken, sandık kurulmadı, oy atılmadı ama başkan
yine tepeden, yani Genel Başkan sultası, lider hegemonyası ile belirlendi.
Hem
de ağzından “Hakimiyet milletindir”
sözünün eksik edilmediği, demokrasinin en büyük teminatı olan millet iradesinin
sadece sandıkta tecelli ettiğinin papağan gibi tekrarlandığı bir sırada…
Anlaşılan
o ki, Türk Tipi demokraside milletin tümünün tek oyu var.
Siyasi
partilerde onu da bu ülkede ben diyeyim “sultanlar”,
siz söyleyin “liderler” kullanıyor.
Yığınlara
da bunlara bön bön bakmak; yetmez alkış tutmak kalıyor!
İNŞALLAH’TAN MAŞALLAH’A!
Habire
“İnşallah” çekiyoruz; kötü günlerin
geride kalması için!
Pek
“Maşallah” diyemiyoruz; güzel günler
gelmediği için!
Anlayacağınız,
inşallahtan maşallaha bir terfi edebilsek yok mu?