SON DAKİKA
SON DAKİKA


Tarikat değil, Tahribat ehli
5.09.2020

Meslektaşım Asım Kemal Güner’in dünkü yazısından gazeteye; “SÖYLEYİN DİN DÜŞMANI KİM?” sorusu ile manşet yapılan ‘tarik’ten (yoldan) çıkmışların fecaatlerinden birini de daha görünce, “Türkiye şeyhler, müritler memleketi olamaz” deyişinin ne denli doğru olduğunu bir kere daha anladık mı?

Eee biz boşuna “2 Mustafa” demiyoruz ki!

Biri din adına “iki cihan güneşi” Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa…

Diğeri “Ne mutlu Türküm diyene!” vecizesi ile benliğimiz, milliyetimiz adına büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk…

O ki dünkü gazeteden alıntı yaparak başladık, içine düştüğümüz gayri insani ve gayri vicdani tablo nedeniyle, “İdama gerek duyulur hale gelen-getirilen Türkiye” başlıklı yazımıza konu eylediğimiz Dr. Devlet Bahçeli’nin tespitlerinden birini de tek cümle ile tekrar paylaşalım mı?

“Kadına şiddetin yanı sıra çocukların güpegündüz kaçırılmaları, vahşete kurban edilmeleri, hatta cinsel istismara uğramaları maşeri vicdanı yaralarken, aynı zamanda büyük bir hüzne ve hüsrana da neden olmaktadır.”

Ondan sonra da gerçek manada tarikatı, kendi dünyevi, şahsi ve şehvani istekleri için tarikten (yoldan) çıkaranların, insani açıdan tahayyül bile edilemeyecek yapıp eylediklerine.

Bunun içinde sadece 12 yaşındaki bir sabiye musallat olan pespâyeye bakmak yetmez.

Geriye gidin geriye! Onlarca, binlerce yıl geriye!

Göreceksiniz ki bunların cetleri o zamanlar da vardı. Sadece sarığın, cübbenin altında olduklarını sanmayın!

Kendini “ilimci” diye yutturanlar da vardı; “alim” diye saydıranlar da!

Hatırlayın, Sakarya’daki insan mezbelesinin 12 yaşındaki sabiye tacizinden bir süre önce isminin başında Prof. Dr. titri bulunan bir akıl, irfan ve edep yoksunu da; “12 yaşındaki kız evlenebilir” diye sözde din adına zırvalamamış mıydı?

Ben diyeyim “körler sağırlar birbirini ağırlar”, söz söyleyin “Profesör yellenende şeyh boca eder!”

Gel de ilim-irfan adına, gerçek dinin ifadesi adına Trabzon’un has evladı rahmetli Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ü hatırlama bakayım!

Gel de, elimde 2000 yılı baskısı olan “İslâm Nasıl Yozlaştırıldı?” adlı kitabı bir daha, bir daha okuma bakayım!

Gel de; 600-616’ncı sayfalara sığdırmaya çalıştığı TARİKÂT başlıklı bölüme bilgi tazeleme adına bakma bakayım!

Bakınca da; “Kur’an sal kimliği ilkin Emevi’nin saltanat dinciliği parçalamıştı. İkinci parçalanmayı da tarikat dinciliği getirdi. İhvancılık adı altında…” diye ortaya koyduğu getirdiği gerçekle bugün nasıl yüz yüze kaldığımızı da görme bakayım!

Hatta; “Bunlara sadece mallarını, mülklerini, itibarlarını, mevkilerini teslim etmekle kalmadılar, zaman zaman ırzlarını da teslim ettiler. Tarikatlar tarihinde bunun örnekleri az değildir” ifadesine günümüzde bile o kadar çok örnek bulabileceğimizi de bilelim değil mi?

Dahası bundan yaklaşık 10 asır önce yaşayan İbnü-l Cevzi’nin bu gibi deccallar için; “Yapay huşû tavırları, vecd gösterileri, ağlamalar, inlemeler geliştirerek riyakârlığın yayılmasına sebep oldular” demesi de boşuna değildir.

Hiç uzatmaya evelemeye gevelemeye, insan kılığında görünen bu belhûm adalları (hayvandan da aşağı olanlar), riyakârları (ikiyüzlüler), gerçek manada tarikat değil, ama tahribat ehli olanları fazla dile dolamaya, yazılara konu eylemeye gerek yok!

Cenab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’de onlar için şöyle buyuruyor:

“Allah’ın berisinden veliler edinenlerin durumu, bir ev edinen dişi örümceğin durumuna benzer. Ve evlerin en güvensizi-en zayıfı elbette ki dişi örümceğin evidir. Keşke bilselerdi!”

Ankebût-41


© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap