En yüksek medeniyette bile kitabın ayrıcalık olmasına,
bir de; “Söz uçar yazı kalır” gerçeğini
ilave ettiğiniz de, Ziya Paşa’nın; “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” diyerek
işaret ettiği unutulma, az da olsa kenara itilmiş demektir!
Onun için, unutulmaması gereken şahsiyetlerin
otobiyografi denilen hayat hikayelerinin kelimelere, satırlara, sayfalara,
dolayısıyla kitaplara dökülmesinin ehemmiyeti büyüktür.
Bunlardan birini, hem de fazlası ile hak eden bir
şahsiyeti meslektaşımız İsmail Fandaklı derleyip, toparladı ve
“Eğitimci-Hukukçu-Parlamenter İBRAHİM VECDİ AKSAKAL” diyerek kitaplaştırdı.
1980’in bir adım öncesinde, genel olarak Adalet Partisi
İl Başkanı ve sonrasında parlamenter olarak hafızalarda yer eden Sayın
Aksakal’ın, benim için özel yanı ise Mayıs 1980’inde muhabir olarak Anadolu
Ajansı’nda göreve başlamama büyük katkı sağlamış olmasıdır.
Söz konusu siyaset olunca kürsüde coşkulu konuşmaları,
sohbette de etkili hasbıhalleri ile hafızalarda yer bulan İbrahim Vecdi Bey’in “hiç
solmayacak güller” kategorisinin başlarında yer alan bir eser ile
“unutulmayacaklar” hanesinde kayıt altına alınması takdire şayandır.
Bu tür otobiyografilerin kitaplaştırılması sürecinin,
topluma mal olmuş İbrahim Vecdi Aksakal gibi kadirşinas şahsiyetlerin hayatta
iken, yani bilgi ve belgelerin sağlıklı ve kolay bir şekilde temin edilip,
sohbetlerin de karşılıklı yapılması, eserin en mükemmel şekilde ortaya
çıkmasına büyük katkı sağlıyor.
1936 doğumlu Sayın Aksakal’a, “sağlıklı ve mutlu bir
şekilde nice yıllar” derken, TBMM’de yaptığı konuşmalardan birindeki, “Yasa
teklifleri buradan bir makine gibi geçiyor. ‘Hiçbir yerine dokunma, aman
devrilir’ diye…” ifadesini “dünden bugüne değişen ne var?” mukayesesi ile değerlendirmek
için eseri okuyalım derim.
İNANMAK BU HALE GELMİŞ İSE…
Hiç uzatmaya, evelemeye gevelemeye gerek yok.
Allah’ın insan şeklinde yaratıp, akıl ile donatıp, kul
hanesine kayıt edip, bir de kullansınlar diye irade verdiklerinden iseniz şu
kıssa yeterli olacaktır.
*
Küfe’li bir Hz. Ali destekçisi dişi devesi ile Şam'a
gitmiş. Devesini bir direğe bağlamış. İşini hallettikten sonra döndüğünde Şamlı
bir tüccarın devesine sahip çıktığını görmüş.
‘Bu deve benim erkek devem' diyormuş Şamlı.
Tartışmışlar ama sonuç alamayınca görevliler gelmiş.
Konuyu Şam Valisi Muaviye'ye götürmüşler. Muaviye ahaliyi meydana toplayıp
sormuş; “Bu deve Şam’lının mı Küfeli’nin mi?”
Ahali bağırmış: “Şam”lının.”
Muaviye tekrar sormuş: “Deve erkek mi dişi mi?”
Ahali deve dişi olduğu halde hep birlikte bağırmış:
“Erkek.”
Muaviye, Küfe’liyi yanına çağırıp şunu söylemiş: “Git
Ali'ye söyle. Şam'da bir vali var. Dişi deveye erkek dese de inanan binlerce
taraftarı var.”
*
Kıssadan hisse! Muaviye’nin Şamlıları gibi olmanın, Allah’ın
indindeki, “insan-akıl-irade-kul” tarifinde kabulü var mıdır, yok mudur?