“Taaa en başından beri” der isem, siz bundan 3-4 yıl
öncesine değil daha daha geriye, 30-40 sene evveline kadar da gidin!
Hava şartları ile oluşan;
Serinliğin,
Yağmurun,
Kar yağmasının,
Ayaz çıkmasının,
Sisin pusun,
Fırtınaya dönüşmese bile rüzgârın,
Yakıp kavurmasa bile güneşin yüzünü fazla göstermesinin,
İllâ da “Don”un dondurmasının!
Kısacası hava şartlarının terazisi biraz bozuldu mu, şakulî
az da olsa kaydımı basıyorlar feryadı, pardon demeci!
Özellikle de dalında çotanak olmaya çalışan fındık olunca!
Hem de “Nedir bu fındığın meteorolojiden çektikleri?”
dedirtecek kadar!
“Islandı, dondu, yandı, yıkıldı, kırıldı, mahvoldu!”
Hedefe koyulan söylem ne?
“Fındık bahçeleri lebalep hasar gördü!”
Ne kadar mı?
500 bin ton fındığın olduğu sene, çotanakların yüzde 10’unu
dalda bırakıp, “Yüzde 90’ı döküldü”
deyip de, bunun “Bu yıl 50 ton fındık olacak” anlamına geldiğini anlamayanını
mı ararsınız?
Yoksa her değişik hava şartıyla “felâket tellalı” gibi,
yüzde beşer onar kırıma uğratarak Türk fındığında her yılı “yokluk sezonu” ilan
eylemek için olağanüstü çaba gösterip, demeç üzerine demeç patlatanları mı?
“Dur, durak” demiyor, “frene hiç basmıyor”, adeta “Durmak
yok. Yaşasın hasar” diyerek “devam” ediyorlar!
Ne olursa olsun, hiç değişmiyorlar.
Huylarından da hiç ama hiç vazgeçmiyorlar!
Ağızlarından çıkanın hesabını bilmiyor, adeta Türk fındığını
yer ile yeksan eyliyorlar!
Sanırsınız ki, adamlar “üretmeyi değil, yok etmeyi
seviyorlar!”
Bir kaldı “Türk fındığı yansın, yıkılsın, az olsun” diye
toplu duaya çıkmaları!
Onu da çaktırmadan yapıyorlardır belki, ama bizim haberimiz
olmuyor!
Detaya girmeye gerek yok!
Bunları yapmalarının nedenleri nedir bilir misiniz?
Birincisi, medya hastalığıdır!
Yani, birkaç zat-ı muhteremin işi gücü meteorolojik
şartlarının fındığa zarar verip vermediğini kollayıp (incelemek, irdelemek
değil) demeci patlatmak!
Kamuoyuna kendilerini özletmemek için (!) gazete
sayfalarında, internet medyasında ve ara sıra da olsa televizyonlarda yer
almak.
Daha 2 hafta önce lokal olarak bazı yüksek yerlere, dağlara
dolu yağınca, daha aradan 3-5 saat bile geçmeden; “Gitti fındığın dörtte biri, döküldü çeyreği
daha” diye basmadılar mı beyanatı,
feryat-ı figanı?
*
Daha durun!
Hasada kadar önümüzde kullanılacak daha çok günler var!
Şu sıralar külleme var, bahçeleri kaplayacak!
Kahverengi kokarca var, fındığa saldıracak.
Bunun Temmuz’u var. Güneş ısıtacak! Pardon kavuracak!
Ağustos’un başında rüzgârlar fırtına olup dalları yerle bir
edecek!
*
Gelelim yok etme hastalığının ikinci hedefine ki, o da
üretici adı kullanılarak yapılan kamuflenin ta kendisi, saman altından su
yürütme hesabıdır!
O hesap ve hedef için, çok üretme yerine yok etmeyi amel
edinip, dalda fındık kalmayıncaya, bırakmayıncaya kadar, “stokçular ile spekülatörlerin değirmenine su
taşımaya” devam etmektir.
*
Haa bir de başta İtalyanlar, Amerikalılar, Azeriler,
Gürcüler, Şilililer olmak üzere Türk fındığına rakip olabilmek için son
yıllarda dikim alanlarını arttırıp, modern tarım teknikleri kullanarak adeta
“fındık üretim seferberliği” ilan eylemiş ülkelere de dolaylı olarak hizmet
eylemeleri var ki!
Fındığı yer ile yeksan eylemek isteyenlerin bu yaptıklarına;
“garabet mi desem, delalet mi desem, yoksa ihanet mi?”