“Biraz
edepli ol be adam” babından söylenir “Edep ya hu!”
Ve;
“Bir kimse, muhatabı olan birinin sözlerinde, tutum ve davranışlarında edebe
aykırı gördüğü bir durum karşısında, nazikçe kendisini uyarmak istediği zaman
kullanır bu ibareyi. Ona edep dışı davrandığını hatırlatır ve edepli olmaya
davet eder” diye biraz geniş bir tarifi vardır.
O
zaman “Edep” kelimesinin anlamına Türk Dil Kurumu sözlüğünden bakmakta da yarar
var:
-“Toplum
töresine uygun davranma. İyi ahlâk, incelik, terbiye.”
Kitaptaki
tarifine uygun, istismar edilmeden ve de empati yaparak kullanıldıktan sonra
gelin hep beraber söyleyelim:
EDEP
YA HU!
YETER
YAHU!
Soracaksınız
ki; “Niye taktın bu kadar ‘edep’e?”
Nasıl
takmayayım ki?
Ahlâk,
incelik, terbiye, toplum töresi gibi empati yapmasını becerebilen insanlara
uyan hasletleri mealinde bulan bir sözcüğü, bu ülkede en çok bunları rafa
kaldırmış siyaset erbabı kullanıyor ise gel de takma bakayım!
Öyle
bir siyaset erbabı ki;
Kendine
helâl saydığını başkasın haram kılar!
Dün
ak dediğine, bugün kara der!
Yalanı
kendine mubah, topluma günah sayar!
İyilikleri
hep kendine yazar, kötülükleri karşıya kayıt eder!
Bunca
hezeyana rağmen, iki de bir yine aynı teraneyi çekerek karşısındakini rencide
etmeye çalışır durur!
Halkta,
kendinin “Doğrucu Davut”, karşısındakilerin “Yanlış Mahmut” oldukları algısı
yaratmak için elinden ne geliyorsa yapar!
Yapar
yapar da; yine de bu işi cümle alemin gözünün içine baka baka sürdürür!
Yetmedi
mi?
Hep
birlikte bağıralım:
“YETER
YAHU!
SUSUN
YAHU!
Birlik
ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz kara, kapkara günlerin içinde cümle ahali
can korkusu yaşarken; dünya birbirinden medet umarken!
Az
veya çok herkes karınca kararınca işin ucundan tutarken, tutmaya çaba
gösterirken!
Yardımlaşmaya
çalışırken!
Neden
halâ paralel? Neden halâ fetö? Neden halâ pkk?
Neden,
eksik veya fazla yapılan her teşebbüse, bu mendeburları gündeme taşıyarak
benzetme yapmak, kılıf uydurmak, engel olmak?
Neden
hiç düşünülmez?
Birileri
çıkar da; “Dinime küfreden bari Müselman olsa” derbi meseleni hatırlatıp;
açılım sürecini, barış turlarını, sınırdaki mahkeme kapılarını, Şivan Perver
ile zılgıt çekmeleri, Oslo deplasmanını, Dolmabahçe rövanşını hatırlatmaz mı?
Ergenekonların,
Balyozların, satılan sorularla üniversite kazandırmanın, açıktan devlet memuru
olmanın, makam kapmanın, milletvekili sandalyesine oturmanın, kozmik odaları
girmenin, hangi paralelde, ne zaman icra edildiğini sormaz mı?
Siyaset
olsun diye, her şeye muhalefet etmeyi adeta meslek haline getirmenin de doğru
olmadığını neden anlamadıklarını merak etmez mi?
Bin
yılda millet olunamaz iken, bir günde milliyetçi olanlarla aynı davanın adamı
imiş gibi saf tutmanın literatürde kaydı bulunup-bulunmadığına bakmaz mı?
Sanki,
bunları vukua getiren sadece başkaları imişcesine, karşıt gördüğüne onca
yakıştırma yapılır mı? Bunca söz söylenebilir mi?
Sırf
bunları hatırlayıp, hep birlikte haykıralım:
SUSUN
YAHU!