Ordu
Milletvekili Cemal Enginyurt’un MHP yönetimi tarafından ihraç istemiyle
Disiplin Kurulu’na sevk edilmesinin gerekçesini sakın ola ki, fındık piyasası
ile Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli için sarfı nazar eylediği sözler
sanmayın.
Onlar,
“fındık kabuğunu doldurmayan” şeyler!
Çünkü
Cemal Enginyurt, öyle veya böyle, kabul eder ya da etmezsiniz sahip olduğu
felsefeden pek taviz vermeyen bir kişilik sahibidir.
Bu
da, başta FETÖ ve PKK gibi hassas konular olmak üzere yanlışı yapanın CHP ve
HDP olup olmamasını bırakın, Cumhur şemsiyesinde iktidar ve ittifak ortağı olan
AK Parti bile olsa Sayın Enginyurt, evirmeden kıvırmadan çıkıp açık açık tenkit
etmiş, yanlışı kim yapmış ise söylemekten imtina etmemiştir.
Dahası
hiçbir zaman tam biatçı olmamıştır. Ancak, bundan memnun olmayan da çok
olmuştur. Başta MHP yönetimi olmak üzere!
Onun
için, fındıkta işin şekli şemali biraz değişiktir.
Ama
bir hakkın haklıya teslimi düsturundan hareket edecek olursak, Cemal
Enginyurt’un üzerine parmak bastığı bazı konular, çoklarının gözünü kapatıp,
kulağını tıkayıp bir kenara ittikleri Türkiye gerçekleridir.
İşte
disipline gönderen rahatsızlıklar (!) da bana göre bunlardır.
CEVAP
SAMSUN’DAN GELDİ!
Önce
stoktan kazanmak için; “500 bin ton yeterlidir” saydılar!
Sonra;
TÜİK’in 600, INC’nin 620 bin tonluk masa başından yapılan ön tespitini yerden
yere vurup, “Doğrusu Tarım ve Orman Bakanlığınınki olacaktır. Bekleyin”
dediler.
Tarım
Bakanı da; “665 bin ton” dedi diye eleştirileri had safhaya çıkardılar.
Öylesine
“rekolteyi fazla açıkladınız” diye yerden yere vurmalar yaptılar ki, aynı çatı
altındaki arkadaşlarını bile töhmet altında bırakıp, adeta sahtekârlıkla itham
ettiler.
Adamlar
da dayanamadılar!
Samsun
Ziraat Odası Başkanı Hüseyin Tütüncü; “Bizde fındık bol” dedi.
Terme
Ziraat Odası Başkanı Ferda Aygün ile Ayvacık Ziraat Odası Başkanı Erdal Avcı
daha sert tepki göstererek; “Altında imzamız bulunan rekolte tespit komisyonu
raporuna sahte denilmesini de komisyon üyelerine değil Samsunlu çiftçilerimize
hakaret edilmiş sayıyoruz” şeklinde ifade bile kullandılar.
Dediler
de ne oldu? Karalama yapanlar; yağmur yağıyor saydılar!
HUŞU
İÇİNDE NAMAZA DEVAM!
Her
ne kadar önceki gün, “daha tafsilatlı yazacağız” dediysek de, görünen o ki yine
kısa kesmek zorunda kalacağız!
Onun
için, sadece Allah ile kul arasındaki aracısız ibadet olan secdede namaza
yönelenler Cenab-ı Allah’ın Bakara suresi 238’inci ayette; “Allah’ın huzurunda
tam huşu ve hudû ile durun” buyurduğunu bilirler. Ya da bilmeleri lazım!
Abdullah
Bin Ömer’in de; “Sahabe-i Kiram, namaz için ayağa kalktıklarında başka hiçbir
şeyle ilgilenmezler, bütün varlıklarıyla kendilerini namaza verirlerdi.
Gözlerini secde yerine dikerler ve Allah'ın kendilerine baktığını kabul
ederlerdi" diye yaptığı tarifin ne anlama geldiğini de kavrarlar.
Bu
vesile ile anlatmak istediğim odur ki, namazı namaz gibi, yani Allah için
kılmak gerek.
Secdeye
dönüldüğü zaman olabildiği kadar dünyadan soyutlanarak, hiçbir şey düşünmemeye
çalışarak, etrafa da göz gezdirmeyerek!
Güncel
olsun diye ifade ediyorum; Ayasofya’da çarşaflarla gizlenmiş ikonların altında
olduğunu düşünmeyerek, duvarlara göz atmayarak, dahası yabancı bir mabette
olduğunu hissetmeyerek!