“Buyur abi, sana tavşan kanı çay!”
Her sokakta sayıları 3-4’e kadar çıkan çay ocaklarından
birinde önüme, “tavşan kanı” reklâmı ile konulan çaydan bir yudum alınca
tahminlerim ve şüphelerim yine doğru çıktı. Çayın demi “tavşan kanı” idi, ama
tadının yaş çay yaprağının kuru siyah çaya dönüştürülerek imal edilmesi ile
uzaktan yakından ilgisi yoktu. Önüme ince belli cam bardak ile konulan ben
diyeyim “boya”, siz söyleyin “Glikoz” ilave edilerek “sağlığa zararlı”
statüsünde yeri olan ve de “çay” diye geçinen sudan sonra en çok
“lıkırladığımız” bir sahte içecekten başka bir şey değildi! Ama bunlara ne
bakan vardı, ne de kontrol eden!
İnanın Dünya Sağlık Örgütü’nün “sağlığa zararlı ve içilemez”
uyarısını da yaptığı kaçak çaylar bile bunlar kadar toplum sağlığı için zararlı
değil! Ancak dedik ya, satan razı, içen razı, devlet de razı!
ÖZEL SEKTÖRÜ SİLİN, OLSUN BİTSİN!
Zararına faaliyet gösterse de devlet “Sosyal Politikalar”
statüsüne sığınıp Çaykur’un zararını “Ben karşılıyorum” diyor. Diyor demesine
de, sanırım devleti yönetenler, bahçelerden toplanan yaş çay yapraklarının
nerede ise yarıya yakınını özel sektöre ait fabrikaların işlediğini unutuyor!
“Unutuyor” diyorum, çünkü piyasayı yönlendiren Çaykur’un yaprak alımına yaptığı
zammı, her nedense satış fiyatına yansıtmaktan imtina ediyor.
Bu durumda da özel sektöre (dürüst çalışan, sahte üretim
yapmayan) adeta, “seni kaderinle baş başa bıraktım” diyor. Dolaylı olarak da,
bu maliyetler üzerinden hakiki (boyalı, atık ve kaçak olmayan) çay üretmek
zararlı olacağı için, sahtekârlığı da teşvik etmiş, piyasayı ve bardaktaki çayı
da yanlışa sevk eylemiş oluyor. Öyle değil mi? Olmuyor mu? “Olmuyor”
diyebilecek akıl-izan sahibi olan varsa beri gelsin!
GÜNLÜK 225 LİRAYA ÇALIŞMAYAN BİZDEKİLER…
O ki çaydan dem vurmaya başladık, biraz da şu sıralar
birinci sürgün hasadın tamamlanmak üzere olduğu bahçelere dalalım! Dalalım
dalmasına da, bahçelerde Afganlısı, Tanzanyalısı, Kongolusu, hatta Gürcüsü
cirit atıyor!
İşsizliğin hakim olduğu ülkemde aklıma; “Türkler nerede?”
diye sormak geldi ama, günlük 225 TL’ye bile minnet etmeyen işi gücü
olmayanların varlığı aklıma gelince vazgeçtim! Vazgeçerken bunların “En büyük
ibadet çalışmaktır” diye buyuran bir dine mensup olduklarını hatırlayınca kara
kara düşünmedim değil!
ÇAYDAKİ VURGUNCULAR!
Adları kalsın! Sektörde sahtekârlığa bulaşmadan üretim
yapan, gerçek tavşan kanı, sağlıklı kuru çay üretici sanayicilerden bazıları
ile muhabbet eyleyince, bir yerlerle ilişkili, bir iki ismi mevzubahis
eylediler.
Sektörde “ellerini taşın altına koymadan”, ceplerinden tek
kuruş harcamadan, “aracılık-tefecilik” yaparak nemalandıklarını söylediler.
Onun için “Adları kalsın” dedim! Kalmasa ne mi olur? Namuslu
sanayici gider, onlar kalır! Ancak, özbeöz birkaç belge daha temin eyledik mi
bize de bu isimleri “yazmak kalır.” Biline!