Öyle
ya, her kesimden, herkesin az veya çok hakkında birkaç kelâm eylediği
Ayasofya’dan iki satır da olsa dem vurmadı isek, “Ne oldu?” diye soranlar
olabilir!
Aslında
toplu namazın kılınacağı 24 Temmuz’a bıraktım uzun uzadıya yazmayı ama,
öncesinde iki satır karalayalım dedik.
Ancak;
nereden, hangi pencereden bakarak kalem oynatmaya karar vereceğimi düşünürken
geçen hafta bir anda önümde Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek
Kurulu’nun Ayasofya’daki resimler hakkında içinde; “…Müslümanların namazlarını
huşu içerisinde eda etmelerini sağlamak için uygun yöntemler kullanmak
suretiyle namaz vakitlerinde söz konusu resimler perdelenmeli veya
karartılmalıdır” şeklinde yer alan ben diyeyim “açıklamasını”, siz söyleyin
“fetvasını” buldum.
Demek
ki; “Namazı huşu içinde kılmak gerek.”
Ama;
oranın Ayasofya olduğunu, duvarlarda da ikonlar bulunduğunu unutmak için
gözleri kapamak huşu için yeterli olur mu olmaz mı?
Cevabı,
namazı hiçbir şey düşünmeden Allah’a kendini azami derecede yakın hissederek,
yani huşu içinde icra edebilme adına müminin kendine bırakıyorum!
Ayetler
üzerinden de cuma günü konuyu irdeleyeceğiz.
Ancak,
meslektaşım olan gazeteci-yazar bir arkadaşımın yazısına koyduğu “Ayasofya
Egemenliktir” başlığını okuyunca, “Demek ki Ayasofya tamamen bir namaz işi
değilmiş” diye de düşünmedim değil!
Fındıkta
doğruyu bulmak!
Biliyorum!
Birçoğunuz,
“Nedir? Bu adam habire fındık yazıyor” diyorsunuzdur!
Haklısınız!
Ama
söz konusu 40 yıldır haşır neşir olduğumuz, ama yine de ancak ve ancak yarısını
idrak edebildiğimiz fındık olunca, uğraş biraz da hastalık derecesine vardı
sanırım!
Siz
bizim fındıkla geçen 40 yılımızı; “Bir adama 40 yıl deli dersen deli olur”
denmesine misal kabul edin!
Ya
da; Türkiye’nin fındık ihracatına Oltan imzası ile hatırı sayılır bir damga
vuran Orhan Oltan’ın; “Yokuş yukarı bile yuvarlanır” diye tarif ettiği fındıkta
doğruyu bulma adına hüsnüniyetle gösterdiğimiz çabalara sayın!
Ama,
dallara uzanmaya az kala kamuoyunda parlamenterlerden ziraatçılara kadar
ortalığı toz duman eden gelişmelerden de sakın endişe eylemeyin!
Bugün
piyasada yaşanan gelişmelerinde onayladığı öngörülerimizin doğru çıkmasının
gerekçesini sadece üç satırla paylaşıp bırakacağım.
O
da; “Ben fındığa sadece üretici ya da tüccar veya sanayici, hatta ihracatçı
penceresinden bakmıyorum. Üretenden tüketene kadar olan zincire
südürülebilirlik penceresinden bakıyorum. Çünkü benim işim kamuoyu denilen tüm
adına yazıp çizmek, söylemektir.”