Muharrem İnce’nin, 4 Eylül’de başlatacağı ve adını “1000
Günde Memleket Hareketi” koyduğu iş, bana çocukluğumda okuduğum Antoine
Galland’ın Binbir Gece Masalları ile ortaokuldaki Jules Verne’in, “80 Günde
Devr-i Alem” eserini hatırlatmıyor değil!
Sayın İnce; “Yandaş medyanın bana olan yakınlığı gözlerimi
yaşartıyor” diye ironi yaparak iğneliyor olsa da, malum yapı içindeki Türk
basınının da hatırı sayılır ölçüde yer bulması, “kara kaşı ile elâ gözü için”
değil herhalde…
Türkiye’de siyasete tek gözle bakanlardan gördüğü destek ve teşvikle, “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” sözünü hatırlattığını da belirtmeden geçersek bir eksiklik yapmış oluruz!
TÜRKİYE İÇİN ELDE KALANLAR…
Birleşik Arap Emirlikleri de, İsrail’e “yanındayım”
dediğine, diğerleri de kuyruğa girdiğine göre!
Türkiye için bırakın dost olmayı, lâf olsun diye yanımızda
bile olan kalmadı gibi bir gerçek ile karşı karşıyayız.
Türkiye, uzaya gitmeye gerek kalmadan dünya da
yalnızlaştırılıyor!
Hatta Orhan Gencebay’a “Musallada namazımı kılacak kul
bırakmadın” diye arabesk şarkıyı
söyletecek kadar!
Yanımızda kim var?
Biraz Pakistan, biraz Libya!
Gerisi fasarya! Ya da rahmetli Erbakan Hoca’nın deyişi ile
“Faso fiso!”
Hem de din adına “İslâm” hanesine yazılan Araplar başta
olmak üzere…
Hem de bir gün geldiğinde bırakın Katar’ı, Filistin’in bile
İsrail ile birlikte olma ihtimali orta iken!
Öyle bir hale getirildi ki, eski günlerime dönüp; “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” diye haykırasım geldiğinde, “hamaset yapma” eleştirisi de almaya bile razı olacağım nerede ise!
PARA VERENDEN ALAN VEKİLE!
Geçen hafta;
“Siyasetçinin ‘ünü’ vardır ama heybesinde ‘unu’ yoktur.
Daha doğrusu bir zamanlar öyleydi.
Sonra liranın yerini dolar aldı.
Siyaset parayla alınıp, satıldı" şeklinde bir ibareyi
okuyunca ister istemez aklıma yine eski politikacılardan, AP ve DYP’den Elazığ
milletvekilliği ve de Devlet Bakanlığı yapmış olan rahmetli Ali Rıza Septioğlu
ile hissesi çok olan kıssamız olan aklıma geldi.
Gelince de, gel de yazma bakalım!
Özellikle emekli siyaset erbabının buluşma yerlerinden olan
Ankara Anadolu Kulüp’te karşılaştığım Ali Rıza Septioğlu (1913-2001),1980
öncesi ve sonrası milletvekilleri ile bir kıyaslama yaparken aynen şunu söylemişti:
“Aradaki farkı anlamak ve anlatmak için uzatmaya gerek yok.
Biz milletvekili olur para harcardık. Sonrakiler para kazanıyor.”
Yeri gelmişken, “istisnaların kaideye bozmayacağı” ilkesini
de hatırlatıp, “kurunun arasında yaşın da yanmasına” engel olalım!
Çünkü, vekilliği az da olsa para pul için yapmayanların olduğunu da biliyoruz.
OLUP BİTENLERE!
Yediden yetmişe!
Tepeden tırnağa!
Çarşıdan pazara!
Spordan siyasete!
Dünyada, ille de Türkiye’de olup bitenlere akıl sır
erdirmeye sakın kalkmayın!
Hele hele, 30-40 yıl ve öncesinden olup bitenlerle kıyas
yapıp da, “alışamayız” demeyin!
Ben size Bayburtlu Fıkralar Kitabı’nın orta yerinden
yaşanmış kıssayı aktarayım da, hisseyi almak size kalsın!
Bayburtlu Hasip, sarıp sarmaladığı 100 gram etle eve gitti.
Hanımı dayanamadı; “Eee efendi. Hep bele mi cekeceyük?” diye
sitem eyledi.
Hasip; “Yoh hatun yoh! Hepsi 40 gün.”
Hanımı; “Eee 40 gün sonra ne olacak?”
Hasip’in cevabı: “Aluşuruh hatun alaşuruh…”