Bugün size, 41 yıl önce, 08.08.1979'da Sayın Hicran Göze'nin
Tercüman gazetesindeki bir yazısını sunacağım. Orta yaş grubunun çok iyi
tanıdığı merhum Ergun GÖZE ağabeyimizin hanımının kaleminden, birlikte okuyalım
istedim. Düşünenler için anlamlı bir yazı!
Makalenin Başlığı:
Ayasofya Açılsın mı, Açılmasın mı?
(Çok kısa olarak cevap vereyim, gençliğimden beri kalbime
yerleşmiş o büyülü fetih rüyası ile cevap vereyim. “AÇILSIN”… Amma, orada ilk
cuma namazını kıldıran Ak Şemseddin’in ve bu fetihle yeni bir çağ açan Fâtih
Sultan Mehmed’in, bütün fetih şehitlerinin ruhlarını, her sıkıştıkça bu mübarek
fethin üzerinden oy hesabı yaparak rahatsız edenlerin çirkin ve ucuz bir
siyasetle kirlenmiş elleriyle açılmasın.
Geçmişe doğru yaptığım kısa bir seyahat benimle aynı safta
olan, siyasetle şunla bunla ilgili olmayan cepleri delik pek çok gencin
“Aç!Aç!” sesleriyle doludur. Bizim karşımızda olanların sesleri ise bizlere
yobaz, gerici diyenlerin “Açma!Açma!” sesleriyle… Bizler gerici, yobaz, onlar
ise ilerici ve devrimci idiler. Amma Ayasofya’nın 1934 yılında müze oluşu üzerinde
hiç düşünmedikleri, o günkü şartlarla bağlantı kurmadıkları için de cahildiler.
Atatürk eğer yaşasaydı bu karardan dönebilecek veya dönmeyecek kadar zeki bir
insandı. Hatay’ı son nefesini vermeye yakın aldığı gibi Ayasofya’yı da açardı.
Türk Dil Kurumu’nun iyice sapıttığını görünce, Yahyâ Kemal’in bir şiirini
okuttuktan sonra sofrasındaki o âlim müsveddelerine dönerek “Şairin vehmi sizin
ilminizi yendi” dememiş miydi? Kısa bir zaman sonra ise “Yeter” deyip o yolu kapatmamış mıydı?
Atatürk Ayasofya’yı müze hâline getiriyordu amma -Fener Patrikliğine Karşı,
MKA-“Türk Ortodoks Patrikliği”ni -Türk asıllı, MKA-Papa Eftim’e kurduruyor,
Fener’i ta! kalbinden vuruyor, orada kalmayarak Hatay’ı da alıveriyordu…
Ayasofya hakkında bir kitap olacak kadar yazı yazmış olan
eşim Ergun Göze’nin bir yazısını da bu arada sizinle paylaşmak istiyorum.
“AYASOFYA” başlıklı yazısı:
“Tercüman’ın üçüncü Ramazan ilâvesinde ağırlık merkezini
camiler teşkil etmektedir. Bunların arasında gurbetteki işçilerimizin
yaptırdıkları veya kilise iken satın alıp cami haline getirdikleri, olduğu gibi
dünya mimarisinin eşsiz örneklerini teşkil eden camilerimiz de var. Ayasofya’yı
koymadık bu ilâveye… Çünkü Ayasofya minaresi hariç, bizim binamız değildir.
Amma Ayasofya aynı zamanda bir camiden de çok başka bir şeydir. Ayasofya “fetih
ruhunun” sembolüdür. İslâm’ın fetih ruhunun bu günkü moda tabirleri olan
sömürgecilikle, emperyalizmle alâkası yoktur. İslâm kendisine bir hayat sahası
aramış ve daima başkalarına bir hayat sahası da bırakmıştır. Hâlbuki bugünün
“çağdaş” rejimi kabul edilen sosyalizmde başka inanışlara hayat hakkı yoktur.
Geçelim.
Ayasofya İslâm’ın fetih ruhunun bir sembolüdür. Eskiden bir
şehir eğer harben fethedilirse bir tek kilise cami haline getirilirdi. Bu
caminin adı, daha doğrusu unvanı da “Fethiyye” camii olurdu. İstanbul’u harben
fetheden Oğuz Kara Han neslinden, Peygamber müjdeli Fâtih Sultan Mehmed Han (El
Muzaffer daima) da, Ayasofya’yı bir fethiyye camii olarak seçmiş ve ilk cuma
orada kılınmıştı. Senelerden beri İslâm fetih ruhunun sembolü olan bu cami
bugün sadece bir müzedir. “Fetih ruhu bir müzeye sığar mı?” Ruh ezelidir,
ebedidir. O’nun yaşı da yoktur. Yâni vakitle ve zamanla mukayyet değildi. Olsa
olsa bir vakti merhunu vardır.
Ne var ki fetih ruhu sadece kılıç ve kuvvet demek
sanılmasın. Fetih ruhu esince, kılıç kabzasından ahlâka, sanattan ilme,
mutfaktan bahçeye kadar her yeri rahmetiyle bereketlendirir. Bilhassa ahlâk…
Çünkü fetih ruhu fedakârlık ister.
Ayasofya hakkında çok yazı yazdıktan sonra, bugün bir başka
noktaya gelmiş bulunuyorum. Ayasofya eğer fetih ruhu canlanırsa zaten kapalı
kalamaz veya kapalı kalsa ne ki? Amma işi sadece bir binanın kapılarının
açılması planında ele alırsak, asıl içimizdeki fetih ruhu hücresinin
açılmasını, fetih ahlâkının, ilminin, irfanının doğmasını öne almazsak neye
yarar?
İçimizde kapalı Ayasofyalar var, onları açamazsak AYASOFYA
açılabilir mi?)
Sevgili okurlar, demek ki, "fetih ruhu"
konuşmaktan farklı bir şey imiş!
Bugün için herhangi bir fetih yapmış da değiliz!
Akıl, ahlak, iman, bilim, teknoloji, üretim, sanat olmazsa olmaz şartlardandır.